Diablo 3 yaklaşırken, sığınağımızın tarihçesini öğrenelim.

Diablo101 – Diablo II’nin hikayesi ve Diablo III’e giriş:

Şubat ayında çocukluk arkadaşlarımla oturmuş hem kafayı çekiyor hem de eski günlerden bahsediyorduk. Farkettik ki, hayat bize kazık attığında oturup kendimizi oyuna vermişiz. Bu dertleri unutmak için alkolden daha güvenli bir yol olmuş bize. En azından sirozla bitmiyor. Neyse sonra o günlerde ne kadar çok diablo oynadığımızı konuştuk. Öyle ki bir yaz tatilini diablo ile yemişiz. Sonra herkeste laptop var, biraz oynasak mı dedik, 5 laptop ve 1 sunucuya diablolar kuruldu, akşam yemeğinden sonra diablo II başına oturuldu. 10 yıl sonra bile diablo bizi öyle bir sardı ki, sabaha kadar oynadık. Sonra karar verdik, diablo 3’ü de oynarız biz böyle diye.

Sonra ben arkadaşlardan biraz daha fazla (belki de gereğinden fazla) oyunlarla ilgilendiğim için zamanında bu oyunun hikayesini ve diablo evreninden bir kitabı okumuşluğum vardı. Geçen senenin ortalarında ise blizzcon videolarını izlemiştim, orda da birçok bilgi var, meraklısına tavsiye ederim. Diablo 3’e hazırlanırken arkadaşlara diablo 1 ve 2’nin hikayesini anlatmaya kalkıştım. Tabii anladığım kadarıyla, büyük olasılıkla bir kısmını yanlış anlamışımdır ama kabaca hikaye şöyle:

 

Günah Savaşı Kapağı

HERŞEYİN BAŞLANGICI VE TANRININ DOĞUŞU:
Herşeyin başında sadece bir inci vardı. İnci karanlık ve aydınlığı, kötüyü ve iyiyi, gerçeği ve büyüyü bir arada barındırıyordu. İnci mükemmel olmayan kısımlarından kurtulmak istedi ve bu istemediği kısımları kendinden attı. Ortaya kristal bir savaşçı çıktı. Fakat atılan kısımlar zamanla bir araya geldiler ve yedi başlı bir canavara dönüştüler. İkisi sonsuzluk kadar uzayan bir savaşa tutuştular. Her ikisi de son kalan güçlerini tüketip öldüklerinde, big-bang misali büyük bir patlama oldu ve ortaya yaratıp-yok etme gücüne sahip olan Anu isimli tanrıvari bir yaratık doğdu. Anu cennet ile cehennemin arasına oturdu. Anu’nun omurgasını kristal bir Ark (Arc), Gözünü ise dünya taşı (worldstone) oluşturuyordu (1). Kristal ark sürekli bir ses ve ışık yayıyordu, bu ses ve ışıktan melekler ve cennet oluştu. Canavarın gövdesinden ise kavrulan cehennem, 7 başından 7 büyük şeytan doğdu. Canavarın ortadaki üç büyük başından 3 baş şeytan olan Diablo, Mephisto ve Baal, 4 küçük başından ise Andariel, Duriel, Azmodan ve Belial doğdu.

Anu’nun gözü Worldstone, alemleri yaratma gücüne sahipti ve hem yüksek cennetin hem de kavrulan cehennemin güçleri bu taşı ele geçirmek istiyorlardı. Bunun için savaşmaya başladılar.

DÜNYANIN YARADILIŞI:
O zamanlar baş meleklerin danışmanı olan ve aynı zamanda Adalet Meleği Tyrael’in küçük kardeşi Inarus, bu savaştan yorulup bıkınca, tıpkı onun gibi düşünen Mephisto’nun kız kardeşi Lilith ile, onu takip eden bazı melek ve zebanileri yanına alır ve bereberce worldstone’u çalarlar. Güçlerini birleştirerek taşı hem cennet hem de cehennemden gizlerler. Taşın gücünü kullanarak üzerinde yaşadığımız “Sığınak (Sanctuary)” adındaki dünyayı yaratırlar. Başlangıçta amaçları melekler ve şeytanların bir arada barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya yaratmaktır. Burada Lilith ve Inarus birbirlerine aşık olurlar ve beraberce Worldstone’u kullanarak Nephalem diye bilinen insan ırkını yaratırlar.

Sanctuary Haritası

Yeni doğan ırk “Nephalem”, Melekler ve Şeytanlardan daha kuvvetli bir ırk olur. Lakin Inarus çok erdemli biridir, worldstone’un gücünü yarattıkları ırka kanalize etmenin bir yöntemini bulmuştur. Ayrıca bu ırk içlerinde hem iyilik hem kötülük barındırabilmektedir. Lilith bu ırkın rahatsız edilmemesi için kendine Nephalem Savaşçılardan bir ordu kurarak, Sanctuary’de yaşayan (çok sevdiği Inarus dışındaki) tüm melekleri ve şeytanları öldürür.

İYİ VE KÖTÜ:
Inarus bu hareketten hiç hoşlanmaz çünkü özgür bir cemaat değil, ona tapınan ve egosunu şişiren bir Nephalem cemaat istemektedir. Bu hoşnutsuzluk içinde worldstone’un güçlerini nephalem’e aktaran mekanizmayı bozar. Böylece nephalem jenerasyonlar boyunca yavaş yavaş güçsüzleşir.

Bir süre sonra Sanctuary’de sıkı çalışan bir büyücü, tesadüf eseri şeytan çağırmayı başarır, kulesinde bir şeytan belirivermiştir. Bu olay sonucunda baş şeytanlar Sanctuary’den haberdar olurlar. Diablo, Mephisto ve Baal, vakit kaybetmeden Sanctuary’de yaşayan insanları kendi taraflarına çekebilmek için Triune isimli dini kurarlar ve onu yaymak için üç tapınağı kurarlar. Bu din Mefisto’nun oğlu Lucion tarafından yürütülmektedir. Inarus da onlar gibi yapar, kendi dini “Işığın Katedrali”‘ni başlatır. İki din de yavaşça gelişerek büyür ve tüm Sanctuary misyonerlerle dolar. Cehennem, Yüksek Cennet’in Sanctuary’den haberdar olmaması için bu işi çok gizlice yapar ve tüm kötülüklerini gölgeler arkasında gizler.

Fakat güçleri artık iyice tükenmiş olan ve normal insanlara dönüşmüş nephalem’den biri, Uldyssian, hem Inarus, hem de üç şeytan’ın onları kontrol etmekten başka birşey yapmaya çalışmadığını farkederek her iki güce karşı savaş başlatır. Aslında Uldyssian, bir kıza aşık olur, kız ona Uldyssian’ın içinde yatan güce inanmasını söyler. Kız ona savaşma gücü verir. Fakat sonra onu terkeder. Boşluğa düşen Uldyssian içinde Nephalem gücünü hisseder. Bu durum gittikçe büyür ve Worldstone’un gücü ile donanmış şekilde Inarus ile savaşa başlar. Inarus da aynı şekilde worldstone’un gücünü kullanarak karşılık verir. Savaş öyle büyük bir hal alır ki nihayet Yüksek Cennet de Sanctuary’den haberdar olur. O anda cehennemin Sanctuary’i ele geçirme hazırlıklarının tamamlandığını görürler ve dünya üzerinde hem cennet ve cehennem’in adeta işgali başlar. İşgal ve savaş sırasında sanctuary büyük zarar görür. Uldssian Sanctuary’nin bu hale gelmesinden kendini sorumlu tutar ve yıkılır. Fakat Inarus hala bencillik ve çılgınlık arasında bir noktadadır, saldırmaya devam eder. Bu korkunç durumda Uldyssian, worldstone’dan devasa bir güç çekebilmeyi başarır ve neredeyse tanrıvari güçlere sahip olur. Hem cenneti, hem cehennemi öylesine sarsar ki iki güç de zayıflar ve geri çekilmek zorunda kalır. Sanctuary’i neredeyse baştan yaratır ve tüm zararı silip dünyayı eski haline getirmeyi başarır. Fakat Uldyssian güçlenmeye devam etmektedir. Öyle bir noktaya gelir ki herşeyi yutup yok edecek kadar güçlü olur. Sanctuary’e zarar gelmemesi için kendini yok etmeyi tercih eder.

Bu olaydan sonra Yüksek Cennet Inarus’u tutuklar. Diğer taraftan Sanctuary’nin kaderine karar vermek için Angiris Konseyi toplanır.

Baş Melek Tyrael

BÜYÜK ANTLAŞMA ve ÖZGÜRLÜK:
Sonunda Inarus yüksek cennet tarafından yakalanır. Bu sırada yüksek cennet de Sanctuary’den haberdar olmuş olur. Angiris Konseyi toplanarak Sanctuary’nin kaderini belirlerler. Zayıflayan cennet ve cehennem güçlerini de göz önünde tutarak konseye Mephisto davet edilir ve bir antlaşma imzalanır. Sanctuary özgür bırakılacaktır. İki taraf da sanctuary’nin gidişine karışmayacaktır. Mephisto, atacağı imza karşılığında kız kardeşini götüren (ve bir ara Lilith’i hiçliğe göndermiş olan) Inarus’u ister ve sonunda antlaşma imzalanır.

Cennet ve Cehennemin ortak kararı sanctuary’nin hafızasının tamamen temizlenmesi yönünde olur. Sanctuary kendini yaratan güçlerden, içlerinde barındırdıkları worldstone’un güçlerinden, cennet ve cehennemden habersiz şekilde, hayatlarını yaşamaya bırakılır.

ÇOK GİZLİ PLAN ve GÜNAH SAVAŞI:
Elbette baş şeytanların antlaşmaya uyma niyeti yoktur. Izual, Cenneti terketmiş eski bir melek, baş şeytanlara worldstone’un nasıl kirletilebileceğini anlatır.Bu şekilde kavrulan cehennem ile ölümlü dünya arasındaki engel kaldırılmış olacaktır. Böylece üç kardeş gizli bir plan yaparlar.Üçlü gizli planları üzerinde çalışırken, cehennemin diğer büyük şeytanları cehennem ordularının meleklerle savaşmaktaki isteksizliğinden rahatsızlık duyarlar. Kısa bir süre sonra 4 büyük şeytan, baş şeytanlara karşı bir ayaklanma başlatır ve üç baş şeytanı cehennemden sürerler. Fakat cehennemde iç savaş sona ermez. Bu sefer cehennemi yönetmek için Azmodan ve Belial kıran kırana bir savaş vermektedir. Bu durumu bir fırsat olarak gören yüksek cennet, Sanctuary’de Horadrim büyücüleri ile irtibata geçer. Tyrael, Sanctuary’de sürgünde olan mefisto, diablo ve baal’ı hapsedebilecek üç ruh taşını horadrim büyücülerine verir. Ruh taşları worldstone’un parçalarından oluşmaktadır ve worldstone’un gücünü kanalize etmektedirler. Horadrim hemen işe koyulur. Ölümlü dünyada üç baş şeytan terör saçarken, peşlerinde Horadrim vardır. İlk olarak mefisto yakalanır. Mefisto’nun ruh taşı, Kurast’daki Işık Tapınağında Zakarum Konseyi gözetiminde saklanır. Baal, Aranoch çöllerinde kıstırılır, fakat yakalanmadan önce ruh taşını parçalar, Horadrim çabuk davranmalıdır, güçlü bir horadrim büyücüsü olan Tal-Rasha, kendini feda eder ve baal’ı vücuduna hapseder. Bu vücut içinde sonsuza kadar Baal ile savaşacaktır. Son olarak diablo, tristramda yakalanır. Ruh taşı Tristram Katedralinin altına gömülür ve Horadrim tarafından korunur.

Diablo I ve II BU ZAMANDA GEÇİYOR:

Fakat kardeşlerin işi daha yeni başlamıştır. Taşlara yavaşça işlemeye başlarlar. Hücrelere yayılan kanser gibi, ruh taşlarını manüple ederek, amaçlarına hizmet etmesini sağlarlar.Taştan ilk kurtulan mefisto olur ve Sanctuary’nin doğusunu işgale başlar. Peşine diablo, O’nu yok etmek için gelen savaşçıyı ele geçirerek özgürlüğüne kavuşur. Baal, planladığı gibi, tal rasha’yı çoktan ele geçirmiştir. Diablo onu bağlarından da kurtarır. Üç kardeş nihayet bir araya geldiklerinde cehenneme geri dönebilmek için Cehennem Geçidini açarlar. Diablo ve Mephisto cehenneme geçerler. Fakat onları cehennemde takip eden nephalem savaşçılar ikisini de yenmeyi başarır. Fakat Baal bu karmaşada worldstone’a ulaşmıştır. Baal amacına ulaşmıştır, worldstone’u bozmuş, kontrolü altına geçirmiştir. Baal nephalem tarafından yok edildikten sonra Tyrael taşın artık tehlikeli olduğunu söyler ve hemen o anda, beklemeden ya da tartışmadan taşı yok eder.

Hikaye burda bitiyor. Devamı diablo III ile gelecek. Aynı zamanda resmi kurgu romanlarını da okuyabilirsiniz, yan hikayeleri detaylandırıyorlar. Örneğin, Uldyssian’ı ayartan kişi Mefisto’nun kardeşi Lilith’den başkası değildi. Böylece woldstone’un güçlerini kullanmayı ona öğretmeyi de başardı ki diğerlerine karşı onu kullanabilsin, bunu duyan Inarus Lilith’i hiçliğe göndermişti. Bu hikayelerde ben Lilith’i bir karaduldan çok, çocuklarını kollamaya çalışan bir anneye benzettim. Enteresan bir çizgisi var.

DIABLO III:

Fakat sonrasında bakınca, bütün bu olanları anlatan çok eski bir kehanet olan Lam Essen’in Kara Kitabesi (diablo II’de oyun içinde okunabilir) böyle bir sondan bahsetmiyor, yani, kitap worldstone’un bozulacağını anlatmasına karşın, yok edilmesinden bahsetmiyor. Şu anda worldstone’un çoktan cehennem lehine çalışmaya başladığını ve Tyrael’in bozulmuş olan worldstone tarafından kandırıldığını düşünüyorlar. Lakin cehennem ile Sanctuary arasındaki tek bariyer de bu taştır. Taş yokedildiğinde cehennemin kapıları doğruca sanctuary’e açılmıştır. Üç baş şeytan planladıklarını tam anlamıyla gerçekleştirmişlerdir. (Bu tereddütleri diablo2’de baal’ı öldürdükten sonra harrogath’da dükkan sahipleri ile konuşarak öğrenebilirsiniz.)

Worldstone’un yok edilmesinden sonra Sanctuary’dekiler cehennemin devasa saldırısını beklerler. Fakat bu saldırı hiç gelmez. “Diablo 3 Lore”‘unun yaratıcıları, blizzcon’da aslında hem şeytanlar ve meleklerin insanlardan dehşet içinde korktuklarını söylüyorlar. Lakin Kaderin Meleği olan ve geleceği gören Itherael, insan ırkını göremiyor. Çünkü kaderde yerleri yok. Kaderde sadece tam iyi ve tam kötü var, o kadar. Cehennem zebanileri de nephalemden korkuyorlar çünkü insan denen yaratığın taşıdığı gücün farkındalar ve eğer sanctuary’i ele geçirip insanlığı cehennemin kölesi haline getirmek istiyorlarsa çok daha organize ve planlı şekilde gelmeliler. Blizzcon’daki soru-cevap kısmında “Worldstone yok olduğuna göre neden cehennem işgali başlamadı?” sorusuna, “diablo 3’de başlıyor”, cevabını verdiler. Peşine de “ve merak etmeyin, kıçınızı tekmeleyecekler, söz veriyoruz” dediler.

Ayrıca Book Of Cain’de Archangel Tyrael’in worldstone’un patlaması sırasında yok olduğu yönünde bir bilgi var. Tabii bu yok olmak bizim bildiğimiz anlamda değil. Tyrael başka birşeye dönüşmüş olabilir. Kaldı ki hikayeye dikkat ederseniz, Tyrael bu hikayenin baş kahramanı gibi duruyor. Genellikle Tyrael’in Sanctuary’nin kaderini belirlemesi, oyun boyunca Sanctuary’deki kahramanlara yardım etmesi, sonunda hep kaçtığı şey olan worldstone ile yüzleşmesi ve adeta tanrının gözünü oyması, onun nihayet yürümesi gereken asıl yolu görmesini sağlayacak mı?

Son olarak, bazı notlar:

a. Savaşlar sırasında Worldstone’un hemen üzerine bir kale kuruldu. Burası bizim de çok iyi bildiğimiz Pandemonium Fortress (act IV)’dan başka bir yer değildi. Bu kale savaşlar sırasında defalarca el değiştirdi. Bu yüzden mimarisi her iki kültürü de barındırmaktadır.

b. Angiris Konseyi 5 Baş melekten oluşmakta. Başta Tyrael, Adalet Meleği, Güzeller Güzeli Auriel, Umut Meleği, Malthael, Bilgelik Meleği, Imperius, Cesaret Meleği ve son olarak Itherael, kader meleği. Angiris Konseyi Sanctuary’e ne olacağına karar verirken aralarında anlaşmazlık çıktı. Cesaret meleği imperius, çok kuvvetli bir savaşçıydı ve basit düşünen bir melekti. Sanctuary’nin içinde iyilik kadar kötülük de barındırdığını söyleyerek yok edilmesi gerektiğini söyledi. Auriel, her zaman bir umut görerek yaşamalarını istedi. Itherael zaten olmayan bir şeyin yok edilemeyeceğini düşünerek yaşamalarını onayladı. Malthael Imperius’un ısrarları sonucunda Sanctuary’nin yok edilmesi yönünde oy kullandı. Karar Tyrael’e kalmıştı. Tyrael, Uldyssian’ın halkı için kendini feda ettiğini gördüğü için insan ırkının umut verdiğini düşünerek Sanctuary’e bir şans daha vermek istedi. Sırf bu yüzden kendini sorumlu hissetmektedir ve Sanctuary’i yakından takip etmektedir. Verdiği kararın doğru olup olmadğını her an kontrol etmek ister.

c. Günah Savaşının ardından Horadrim tek tek yakalanarak yok edildi ya da şeytana çevrildi. Horadrim’den geriye sadece birkaç kişi kaldı, biri Cain, bir başkası ise ölmeden önce son darbesini hala bir şeytana vuran Khalim idi. Act III’de Khalim’in Mirası olan gürz’ü tekrar birleştirip şeytana saldırıyoruz.

d. Melekler Anu’nun omurgasından doğmuşlarıdır. Anu’nun omurgası ışık ve ses yayar. Dolayısı ile melekler aslında ışık ve sesden oluşmaktadırlar. Insan görünümünde olmaları kesinlikle bizim bakışımızla alakalıymış.

“Diablo 3 yaklaşırken, sığınağımızın tarihçesini öğrenelim.” üzerine 2 düşünce

  1. Bak bu cok iyi oldu cidden. Bayiliyorum boyle temizlenip pisirilip onume konmasina merak ettigim seylerin. Senin aline saglik, bana da afiyet olsun.

  2. Senaryoyu hep merak ediyordum ama çok karmaşıkmış ya Anu falanda çok saçma geldi yok yedi başı varmış yediye ayrılıp iblisler oluşmuşta keşke daha farklı bir senaryo yapsalarmış.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir