Nightshift 2007

Arda “Ref” in parti raporu:
 

index:
  Lagaluga - "Parti öncesi durumum"
Giriş - "Partiye ilk bakış ve birinci gün"
İkinci Gün - "Saat 16'dan sabah 6'ya"
Pazaar! - "Partinin son günü"
Sonuç - "Ne vardı bu koca metinde? Ne anladım partiden?"

 

Lagaluga: >> Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç

2 Mart Cuma günü okuldaki son dersimi biraz da baştan savma, az bilgi, çok laklak yaparak mesaiyi doldurduktan sonra doğru parti mekanına koşturmayı düşünüyordum. Sonuçta ilk büyük parti deneyimim olacaktı. Fakat partinin akşam 8’de başladığını öğrenince akşam 6’ya kadar okulda kaldım. Okulda kimsecikler kalmamıştı, sonunda parti mekanına uğramadan önce taksimde bir bira içip ordan geçmeye karar verdim. Yakın arkadaşlarımdan birini aradım ve ne olduğunu anlamadan 4-5 işi akdenizde kafa çekiyor buldum kendimi. Muhabbetten kurtulmak saat 10’a kadar sürmüştü, hiç oyalanmadan kuştepede soluğu aldım.

Arabayı sokak üzerinde bir yerde bıraktım, içeride ne olup bittiğinden haberim olmadığı için yanıma kamera dışında bir şey almadım ve yeşil kapıları iterek kampüse girdim.
Kapıdaki görevli tipime baktı, “Naytşift?” diye sordu, “Evet” dedim. Geçin dedi, çantadaki C4 patlayıcılar pek umrunda değildi, aşağıdaki zıpırların hepsi geberebilirdi. “Nereye” diye sordum, “aşağı” dedi, peki dedim, başladım inmeye. Alice’in tavşan deliğinden düşüp bir başka dünyaya geçmesi gibi, indim indim, taa ki kulağıma garip bir gürültü gelene kadar. Sesi takip ettim, gürültü ritme dönüştü, ve üzerinde “nightshift” yazılı tabelayı gördüm, adımlarımı hızlandırdım.

Parti mekanı iki katlı, orta büyüklükte bir salondan ibaretti. Fotograflarda göründüğünün çeyreği kadardı. Bilgisayarcılar pek ışık sevmediği için ortam karanlık ve izbe görünüyordu.

Giriş: >>
Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç

Parti salonuna girdiğimde sanırım saat 22:30 civarıydı, buna rağmen içerisi bomboştu, ve bu durumu gördüğümde hiç şaşırmadım. Genellikle, uyuşuk, üşengeç ve bir o kadar utangaç ve çekingen bir millet olduğumuzdan dolayı zaten içeride büyük bir kalabalık beklemiyordum. Ayrıca Caisson’un partinin hareketli gecesinin cumartesi gecesi olduğunu söylediğini de unutmamıştım. Sol taraftaki büyük masada bir grup insan oturmuş sessizce muhabbet ediyordu. İlk bakışta, Gnostic ve vigo’yu tanıdım, herkesle merhabalaştım ve masaya oturdum. Elbetteki sohbet “Ulan biz bize takılacak mıyız yoksa? Ne olcak bu scene’in hali?” üzerineydi. Bu kısmı hatırlamıyorum tam, belki biradan, belki ertesi gün yaşayacağım yorgunluktan.. Kamerayı çıkartıp birşeyler çekmişimdir umarım.. İlk kasetlere henüz göz atmadım. Bu sırada Hyper bagajımda bulunan değerli malzemelerin kuştepe’nin karanlık sokaklarında kaybolmaması için arabayı otoparka almamızı önerdi, üşenmeyip üst kata çıktık ve malzemeler artık güvendeydi.

Ama saat 1’e doğru ilerlediğinde alt kattaki masaların yarısı dolmuştu. Güzel bir hareketlilik vardı, katılımın yüksek olacağını düşünmeye başlamıştım. Bu arada gelenlerle ufak muhabbetler edip tanışmaya çalıştım. Bu sırada nightshift’e damgasını vuracak olay gerçekleşti, Demodojo partiye grup halinde geldi, sessizce etrafa posterlerini asmaya başladılar, ve aniden hepsi soyunup(!) siyah demodojo tişörtlerini giydiler. Bir nevi kulubeye giren süpermen gibi hareket etmişlerdi. Clark Kent gitti, süperdojo geldi. Kısa bir süre sonra bir c64 introsu dev ekranda boy gösterdi, belli ki ödevlerini yapmışlardı. Bence partideki tek ve gerçek şov buydu. Saat 2’de turbo ve onunla beraber birkaç kişi daha partiden çıktı, ben de 3’e doğru parti mekanını terk ettim, yarın görüşmek üzere diyerek.

İlk gün sakin ve tatlı bir hazırlık havası vardı. Demodojo’nun kurgulanmış girişi dışında bir olay olmadı.

İkinci Gün: >>
Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç

Sabah 10 da kalkıp birsürü ev işi hallettikten sonra saat 12:20’de arabaya atladım, 10km yol almıştım ki cebimde metelik bulunmadığını farkettim. Beykent garanti bankası ATM’sinin tam önünde boş bir alan vardı, arabayı kaldırıma yakın parkettim ve arabanın sol tarafı sanki inmeme yardım etmek istercesine bir anda alçaldı. Kapıyı açıp baktığımda betonun kırılıp lastiklere saplandığını gördüm. Neyseki sanayi sitesi hemen arka sokaktaydı, 1 saat kadar sonra tekrar yoldaydım, ama para çekmeye kalkmasaydım, güne 100 milyon kar ederek başlayacaktım. Neyse sağlık olsun, en azından TEM’in ortasında olmadı bu olay.

Saat 16:30’da ancak parti mekanına varabildim. Yolda (sonradan öğrendiğime göre) GP2X’ci tayfadan Ati ile karşılaştım, ben park yeri arıyordum, ati giriş kapısını, arabaya atladı, okula kapıya kadar geldi. Sadece kameramı aldım, yanımda 3 ayrı spot ve farklı filtreler de getirmiştim, fakat parti ortamı insanları ordan oraya çekiştirmeme pek olanak tanımayacak gibiydi. Bilgisayar insanları da ekstra çekingen oldukları için kamera karşısına geçme konusunda zorlanacak gibiydiler. Bu sebeple ekipman parti boyunca bagajda kaldı. Aslında en azından bir 1000W spot yakmadığıma pişmanım, zira ortam o kadar karanlıktı ki, parti boyunca çamur kaydetmek zorunda kaldım. Ama yaksaydım da büyük olasılıkla kırmızı gözlü coder’lardan dayak yerdim.

Bu sefer aşağısı umduğumdan daha boştu. Kapıda beni hyper ve vigo’nun eşleri karşıdılar, hemen kaydımı aldılar ve boynuma bişeyler asıp, elime de tişörtümü tutuşturdular. T-shirt için bayağı heveslenmiştim ama partiyi yakalamak için hemen kendimi gnostic’in arkasında bir yer ayarlayıp (en az ayak altı orasıydı—sonra gnostic’i çok rahatsız ettim) ne var ne yok oraya koydum. Maalesef katılmayı umdığum 3D hakkındaki söyleşiyi kaçırmıştım. Elinde joystickle bir pixel kasmakta olan Caisson bana bağırdı, “Arda, silencer geldi, deve gibi bir adam” dedi. Hemen üst kata çıktım, yeni gelenleri buldum. Silencer espri sevmeyen ve kırılgan biri olmasına rağmen takılma ve şakalarıma partiden ayrılana kadar katlanmayı başardı. En azından o da “gelenler” arasındaydı.

Bu sırada Lw3d ve özkano ellerinde çay ve poğaçalarla sohbet ediyorlardı. Hemen onlara katıldım, bir süre sonra vigo geldi ve demoscene forumunda yaşanan kapışmalar konusunda biraz lafladık. Bu kısımlar her zaman tatlıdır… Bu anda hyper, 8 renk yarışmasını duyurdu.

Bu sırada lw3d’nin sunum vakti yaklaşıyordu ve yüzünden gerginliği hissediliyordu. Anlatacak bir şey yok ki çok kısa olacak zaten diyordu ama sunum uzadıkça uzadı. Herkesin ilgilendiği ve jpg’lerine bakmakla yetindikleri makinaları göz önünde bulan scener’lar bol bol soru sordular ya da kendi fikirlerini beyan ettiler. Ben sunumun sonlarına doğru çaya kahveye dalıp onları sohbetlerine bıraktım.

Bir ara dogudoruk geldi. Turbo ile tokalaştı, nedense benim elimi sıkmadı, halbuki turbo’nun yanında oturuyordum. Diğer tarafında ise gnostic vardı, onunkini de sıkmadı. Sonra sordum nerede diye, 10 dakika kalıp gitmiş. Kimbilir kaçkişiyle tokalaşmadan gitti. Ben de işi var sanmıştım. Sonra forumdan okuduğum kadarıyla partiye ısınamamış. Keşke biraz daha zaman verseydi.

Sunumlar üst üste geliyordu, büyük olasılıkla sırayı karıştırdım zaten ama bir ara Sinan Tunalıoğlunun linux semineri başladı. Başlamadan hemen önce gnostic’e doğru eğilip, “Herhalde vereceği en zor derslerden biri olacak.” dedim, çünkü büyük olasılıkla anlatacağı şeyler hakkında karşısındaki kalabalığın *çoğunun* bilgisi yeterinden fazlaydı.

Arada Anestetic “ilk introm” isimli sunumunu kod yazarak yaptı, herkes ilgiyle izledi. Zaten demodojo anes’in sunumundaki bir efekti kullanarak partiye bir renk daha kattılar. Bu sene resident’den bir demo çıkmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Hayat kavgası onların da boş zamanlarını ellerinden çalmıştı anlaşılan. 7D6’daki 15 dakikalık kısa ama öz sohbetimizde “scener, bilgisayar dünyasının koministidir” diyen grup bu sene emperyalizmin çarklarına mı katılmıştı?

Turbo geldiğinde elinde megamiga’nın 4 numaralı sayısını getirmişti. Yanılmıyorsam ilk kopyayı ben aldım ve kendisi benim için dergiyi imzaladı. Bir süre dergiler masanın üzerinde öylece kaldı ve ilgi gösteren birkaç kişiye daha zorla dergi verir gibi hissetmiş olmalıydı turbo ki genelde sessiz kalıyordu. Sonra ben “Dergiler beleeş!” diye bağırmaya başladım o sırada bir yoğunluk oldu bir süre sonra dergiler heryerdeydi. Bu da aldığımız t-shirt kadar önemli bir hediyeydi. Kütüphanemde Douglas Adams kitaplarımın yanında yerini aldı (kitaplığımın en değerli rafıdır bu).

Saat ilerledi ve 8 renk yarışması için millet çizimlerini bitirmeye başladı. Bu anda neden bilgisayar getirmedim diye söy lenmeye başladım kendi kendime. Evde yatan dandik laplop’u getirmiş olsaydım bile on-the-fly compo ya da game compoya katılabilirdim.

Bir ara baktığımda özkano toparlanıyordu! Ama daha çok erken! Ben hemen özkan’ın kasayı çekip bir yaşındaki bir veledin kumandanın tuşlarına rastgele bastığı gibi, bulduğum vintage joystick ve konsollardaki tuşlara basmaya başladım. Sonra hala masanın üzerinde duran ve kimsenin *nedense* kurcalamadığı NeoGeoCD’ye saldırdım. Özkan süper bir adam, paketlediği aletleri benim için geri açtı ve neogeo’yu kurduk, sanırım wii’den sonra en çok bu alet ilgi çekti. Bu arada özkano bana bir speccy ve zx interface (1 ya da 2 ne çıkarsa bahtıma) sözü verdi. Wow! 20 milyona hem t-shirt, rare bir dergi, hemde arasamda bulamayacağım bir interface! Bu aletler zx spectruma seri port ekliyorlar ve üzerlerinde microdrive portları var. Şimdi bir tek microdrive bulmak kaldı! Bu arada özkan’da bir zx printer ve kullanılmamış iki rulo kağıt olduğunu duyduğumda ise gözlerim yaşarıyordu az daha!

GP2X standından bahsetmeden geçemeyeceğim. 2004’de aktif bir gp32 coder’ı olarak bu alete duygusal bir bağım var. Ama gp2x çok pahalı. Herşeyin başında standaki arkadaşlar çok canayakınlardı. Standın arkasında bluewing ve adını öğrenmeyi unuttuğum bir başka güleryüzlü arkadaş parti boyunca mekandan ayrılmadılar ve dönüp dolaşıp ordaki gp2x’lerle flört etmeme izin verdiler. Tabii bir ara gp32’mi çıkarıp onlara gösterdiğimde ikisi de ilgiye kurcaladılar (bu nebiçim cümle oldu yahu). Hatta birbirlerinin fotograflarını da çektiler. Bu fotografları edinmek isterim doğrusu. Sonuçta gp32’im distribitörleriyle yan yana.. heheh.. Yanıma aldığım SMC boş olduğu için firmware dışında bir şey izlemediler tabii.. Umarım 7D7’ye de gelirler. Sponsor olup standı getirmeselerde, mfk, bluewing ve diğer arkadaşı davet etmeli organizatörler. Sonuçta onları da bizden biri olarak görüyoruz artık.

Bu arada “daimagenç” yani deniz geldi. Bir gazeteci gibi elinde teybi, kasetleri ve not defteriyle röportajlara hazırlanıyordu. Ben de aslen belgesele gönül vermiş biri olarak ona takılmaya karar verdim. Uygun zamanı kollamaya başladık.

Neyse zaman geçti ve Stumn201 konseri gece 11-12 sıralarıydı sanırım başladı. Underground müziğe olan düşkünlüğüm sebebiyle çok sevindim ama gördüm ki birçok kişi konseri kaldıramadı. Bunda saatin çok geç olması ve herkesin uykusuz bir şekilde kod yazmaya çalışması etkendi bence. Bir süre sonra parti salonu boşalmıştı. Arkadaşlar giderken bence biraz kırgındılar, sadece yorgunluk da olabilir. Bence birdahaki nightshift’e de gelmeliler ama mutlaka ilk gün gelmeliler. İkinci günde enerji bitmiş, yedekten idare edilmeye başlanmış oluyor.

Bir ara deniz bana geldi ve hadi başlayalım dedi. Önce Turbo’yu yakaladık ve uzun, eğlenceli bir söyleşi yaptık. Ben tüm röportajı kaydetmedim çünkü yanıma shotgun mikrofon almamıştım, bu durumda birine kamera tutmanıza gerek yoktur, ses iyi olmadıkça söyleşiyi izlemek bir eziyet olur izleyiciler için. Sadece söyleşiden birkaç dakikalık görüntü aldım ki parti video’sunu hazırlayabileyim. Aynı şeyi vigo için de yaptık. Vigo’nun ateşli biri olduğunu biliyordum zaten, burda da heyecanını dizginleyemedi ve scene’e olan kırgınlığı cevaplarına yansıdı. Fakat sonunda yine eğlence öne geçti ve etraftakilerin de toplanmasıyla hoş bir sohbet başladı. Wisdom’u ilk defa oturduğu sandalyeden kalkmış ve kulaklıklarını çıkarmış halde gördüm, ya açtı, ya da içeride çalan müzik çalışmasını engellemeye başlamıştı.. Evoke anılarını anlatmaya başlamıştı ki onu döndü dolaştı partideki tangalı kızlara geldi. Bu arada vigo “Allah ulen bu muhabbetler kayıt ediliyor!!!!” diye bağırarak masa üzerindeki kayıt cihazını kapatması eğlencenin dibine vurmamızı sağladı… Bundan sonra Deniz, “elimde koz var, bütün scene’i deşifre edicem” takılmalarıyla şenlendi.

Bir ara hidrojen ve arcane ile MMORPG geyiği yaparak burda izinleri olmadan açık etmek istemediğim “İstanbul Kıyamet vakti” geyiklerini dinledim. Ha bu arada bu arkadaşlar bu oyunun developer takımındalar. Gerçekten kimle konuşsam NS’e geldiğime daha da fazla seviniyorum. Burdaki herkes “benim gibi” aynı şeyleri konuşuyor, ettiğimiz lafları anlıyoruz.

Artık herkese bir rehavet çökmüş gözler kapanmaya başlamıştı. Ayakta kalan insan sayısı iyice azalmıştı. Üst katta herkes uyuyordu, deniz bile biraz aradıktan sonra kendine bir yer bulmuştu. Ben ise yatmayı düşünmüyordum. Fakat arcane/glance şişme yatağını şişirip bebekler gibi uyumaya başlayınca, bagajdan uyku tulumumu indirdim. Bu arada saat 5-6 ya kadar ayakta kaldım ve bulduğumla sohbete daldım. Beni uyanık tutan tek gerçek şey monitör ışığıdır. Ayakta kalan en son grupta ragnor, chris, turbo, wisdom, impetigo, gnostic falan vardı, ben ise amigada Cannon Fodder oynuyordum. Otururken ilk adam öldüğünde bırakacağım demiştim ama o akşam AI’de bir dangozluk vardı, Jools general oldu hala öldüremediler. Benim gözlerden uyku akarken bir baktım Gnostic ceketini çekti üstüne, sonra beresini gözlerine kadar indirdi, bana bir el salladı, laptop’ının çantasını yere serdi ve vigonun ayağının dibine bir kedi gibi büzüşüp yattı! Artık savaşmanın anlamı yoktu, jools’u ölüme yolladım, vigo’dan aldığım kopyayı (merdiven altına sotelenmek) uygulayarak, tulumu açtım. O da ne! Yanlış tulum! Eşimin tulumunu almışım, ve içine sığabilmem mümkün değil! Neyseki parti mekanı gereğinden sıcaktı. Öylece tulumun üzerine serildim ve sabah 9’a kadar deliksiz bir uyku çektim.

Pazaar! >>
Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç

Kalktığımda poğaçalar hazırdı, güzel bir kahvaltıdan sonra ortamda sinirli bir bekleyiş var. Herkes yorgun ve bitkin. Kod yazmak dışında hiçbirşeye enerji kalmamış. Compo deadline’ları dolmak üzere, ve oylamalar başlayacak. Ertelemeler oluyor ve katılan ürünleri görmek gecikiyor ama sonunda beklenen gerçekleşiyor.

Yarışmalara katılan ürünleri izlemeye başlıyoruz. Kombine yarışmalar karşılaştırmayı zorlaştırıyor. Verilen emeği ölçmeye ve puanlamaları ona göre vermeye çalışıyoruz. Ben daha sonra ürünleri unutmamak için her gösterimden sonra yukarı çıkıp oyumu kullandım. Bazıları yarışmalar bitene kadar izledi sonra topu halde vermeyi tercih ettiler.

Bu partinin en iyi ürünü bence gnostic’in gp2x demosu oldu. Bronx’tan çıkan PC demosu oldschool bir demoydu, içindeki efektler güzel olmasına rağmen renk seçimi bayağı bir “oldschool” olduğu için bana göre değildi. Her nekadar boogie, funk dinleyen 80’lerden kalma bir adam da olsam, bu demonun gp2x demosu altında cırk diye ezildiğini söyleyebilrim. Demodojo’nun sürümü ise beklenenin üzerindeydi, sanrım demo yetişmedi, teknik problemleri vardı ve kurgu yavaştı. Demodojo yasısının belirmesi günler aldı sanki, gruplarının adının sadece dojo olmasını diledim. Yine de yeni kurulmuş bir grup için çok iyi ama çok iyi başladılar, partideki scene ruhunu taşıyan yegane grup demodojo’ydu. Bir sonraki demolarını çıkardıklarında scene’deki kalıcı yerlerini alacaklar bence, hızlı bir başlangıç genelde saman alevi gibi bişeydir. 7D7’de tekrar eseceklerinden eminim.

Yarışma sonuçları şaşırtıcı değildi. Komik olan gnostic’in sevgili eşine erotik bir mouse pad hediye edilmesi, bronx’un kendi topladığı c64’ü yine kendisinin kazanması komikti. En çok güldüğüm olay ise Turbo grafik composunu kazanınca Hyper onu “ödülünü almak üzere buraya davet ediyoruz” demesi, turbo sahneye geldikten sonra, Hyper’in Vigo’ya dönüp “Ödül ne veriyoruz?” sorunca “Turboya öpücük veriyoruz” diye cevaplamasıydı. Bu satırları yazarken yine bende istemsiz sırıtmalara sebep oldu bu olay. Turbo birkaç kategoride kazanınca her seferinde üşenmeden gidip Hyper’i öpmesi de parti kapanmadan önce yaşadığımız son eğlencelerdi.

Glance ve Resident ortada olmayınca bu sene meydan eski kurtlara, yani bronx’a kalmış gibi görünüyordu. Sürekli Gnostic ve Turbo’ya “Bronx’u dağıtın” dememe rağmen, “Nostalji meselesi”, “Gönül bağımız var”, “Olmaaaaz” diye cevap vermeleri çabalarımı boşa çıkartmıştı, ve sonunda Nightshift ödülleri yine bronx’a gitti… Belli ki bronx benim sözlerimle dağılacak bir grup değildi.

Sonuç: >>
Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç

Anlatacak okadar çok şey var ki, bu yazıyı kısaltmak için partinin sadece üzerinden sıyırmak zorunda kaldım. Katılım düşüktü ama önemli isimler ordaydı. Şimdiye kadar yazılarını okuduğum, demolarını izlediğim, yeteneklerine hayran kaldığım tüm NERD’ler ordaydı. Türkiye programlama camiasının kaymak tabakasıyla tanıştığım için mutluyum. Sonuçta birçok kişi partiye eğlenmeye geliyor ve 3 gün aralıksız kodlama yapmak eğlenceli bir şey değil. Onun için bu sene sohbet muhabbet ağır bastı ve ürün sayısı/kalitesi de düşük kaldı. Dert edecek bişey yok, beyinler hala taze ve ayakta. Sadece daha fazla vakit lazım.

Partilere ilk defa geleceklere tek önerim şudur. “Gelin!”. Kalmayı düşünüyorsanız, imkanınız varsa, sakın 15 dakika’da pes edip gitmeyin. Koyu muhabbetler genelde gece 1’den sonra başlıyor. Geceye kadar mutlaka kalın. Bir süre sonra çıkmak istemeyeceksiniz.

Arda “Ref” Erdikmen
 

>> Lagaluga Giriş İkinci Gün Pazaar! Sonuç