arda tarafından yazılmış tüm yazılar

DiHalt 2010 Açıkhava Demoparty

Zx Spectrum’un rusya’da yapılan partilerinden biri olan DiHalt’ın bu yılki katılımları tabiiki daha öncekilerden daha az. Ama grafik yarışmalarında yeni keşfedilen titreşimli ekran modlarının da izlerini görüyoruz. Şaşırtıcı derecede bu titreşimli modlar normal spectrumda daha iyi görünüyorlar, amiga’nın interlace modlarından çok daha az titriyorlar. Pixellerin büyük olması buna bir etki mi sağlıyor acaba? (Düşük çözünürlükte pixeller hem tek, hem de çift interlace satırını kaplıyorlar).

İnci Kabuğu (Anna Andreevskaya(Flower))
Pearl Shell, 8×1 pixellik alanda iki renk, kullanabilen MLT denilen moddu hızla backbuffer ile değiştirerek 8×1’lik alanda 4 renk elde etmeyi amaçlıyor, ayrıca renklerde karışıyor gibi görüldüğü için ara tonları da elde etmek mümkün oluyor. Bunu son zamanlarda, diagonal alanları sırayla değiştirerek, “Mescaline Synteshia” demosunda mükemmelleştirmişlerdi.

Ürkek Kuşlar (Piesiu)
Standard bir zx spectrum grafiği, 8×8’lik alanda iki renk limiti var, hiç fena değil.

CPU beni seviyor (bfox)
Yine standard bir ekran grafiği, benim de kullanmayı sevdiğim, diagonal çizgilerle clash’ı gizlemeyi amaçlayan bir stil

Pacman olmalıyım! (pROF/Alexey Rusakov(4D))
“I have to be a pacman!” yine standard bir zx spectrum ekranı, ama kabul etmek gerekir ki koyu kırmızı renk zx spectrum’a göre fazla koyu. Emulator tweak’i var gibi duruyor. Malesef zx spectrumda koyu ve açık renkler arasındaki fark burda görüldüğünden daha az.

Partide 3 adet demo da var, %40 ve Cat MegaDemo. İkisi de eğlenceli ama teknik bir gelişme ya da makineyi sınıra taşıyan bir durum yok. Belki kedi megademosunun multicolour bölümü emülatör yazarları için ilginç olabilir, çünkü tam erkan rasterlar var ve biraz titrek geldi bana, emülatör problemi olabilir.

Dihalt 2010’da böyle geçti, parti orgalarından newart bana mail atarak davet etmişti, çok sevindirici benim için, Zx Scene’i için uğraşan insanların var olduğunu görmek (Bana hatırlatmış olmasına karşın online voting’i tamamen unutup kaçırdım),rusyaya vizeler kalktığına göre belki önümüzdeki yıl Nizhny Novgorod’a gideriz, acaba direkt uçuş var mı?

Acaip fazla “Merhaba Dünya” çeşitlemeleri

Bu nasıl başlık? Listeyi görünce siz de aynı cümleyi kurabilirsiniz. Bir programlama diline girişmek mi istiyorsunuz, ozaman burdan başlayın:

http://en.wikibooks.org/wiki/List_of_hello_world_programs

Buyrun z80 asm “Merhaba dünya”:

          ORG #8000    ; Başlangıç adresi
 START    LD A,2       ; Çıktı kanalını...
          CALL #1601   ; ..."ekran" olarak ayarla.
          LD HL,MSG    ; HL yazmacını mesajın tutulduğu adrese ayarla
 LOOP     LD A,(HL)    ; Döngü başlıyor, karakteri (A)kümülatöre yükle
          CP 0         ; Boş karakter geldi mi?
          RET Z        ; geldiyse bitir, gelmediyse devam:
          RST #10      ; A'daki karakteri bas
          INC HL       ; HL'deki adresi ilerlet
          JR LOOP      ; Döngüye devam
 MSG      DEFM "Merhaba dunya!"   ; yazılacak metin
          DEFB 13      ; satır sonu
          DEFB 0       ; boş karakter, metnin sonu

Sonrada Hello World Benchmarklarına bakın:

http://dada.perl.it/shootout/hello.html

Jonathan Smith, hayatını kaybetti.

Tüm zx spectrumcuların kaplerinde yer eden birçok oyunun altındaki imza, kendi sevdiği şekliyle “Joffa Smifff”, bugün sabah 10:30 itibariyle hayata gözlerini yumdu. Joffa nisan ayından beri hastanede iç kanamalar ve enfeksiyonla savaşıyordu. Son iki gündür derin uykudan uyanamamıştı ve bu sabah kötü haberi aldık (01.02.1967-26.06.2010).

PudPud: "Joffa Says R.I.P."

Jonathan Smith, Sinclair Zx Spectrum oyun piyasasındaki en iyi programcı olarak bilinir. Seveni öyle çoktur ki, 2007’de küçük bir retro gecesine davet edilince partinin düzenleneceği mekana kalabalıktan girmek mümkün olmamıştı. Bu zaten Joffa’nın ilk ve tek parti katılımıydı. Joffa’yı, son derece alçak gönüllü, en ufak bir kompleks sahibi bile olmayan biri olarak tanıdım. Son birkaç yıldır WOS forumlarında bizlerden biri olarak sohbet ediyordu, ben de onunla sohbet etme şansı bulmuş kişilerden biriyim.  Ayrıca Joffa, Saucer isimli oyununu çoook yavaş bir şekilde kodluyordu.  Birkaç yıl önce gönderdiği alfa sürümünü buradan çekebilirsiniz. Oyunda her yöne  1 pixel ekran kaydırma, yüksek hızda ekran tazeleme gibi her zx oyununda bulunamayan özellikler görülüyor. Joffa hastaneye yatmadan önce Saucer’ın bir hayli ilerlediğini bitmeye yaklaştığını söylüyordu. (Yakın arkadaşları Joffa’nın harddiskine zarar gelmemesi için ailesi ile temas halindeler.)

Jonathan Smith’in elinden çıkan tümü zx spectrum klasiği olmuş oyunlar şöyle: Cobra, Batman, Dalet Tompsons Super Test, Green Beret, Firefly, Hyper Active, Hysteria, Mikie, Kong Strikes Back, Street Hawk, Terra Cresta ve son olarak tek başına hazırladığı Pud Pud.  Jonathan ayrıca  Atari ST, Sega Megadrive, Super Nintendo, Nintendo Gameboy, Nintendo Gameboy Advance ve Cep telefonlarına oyunlar yazmıştı.

Daha fazla okuma ve diğer oyunlar için aşağıdaki linklere bir göz atın.

Jonathan Smith, hayatını kaybetti. yazısına devam et

Zx Spectrum yeniden BBC News’de…

Zx Spectrum Twitter

Vintage Computer Festival’e nedense bayağı ilgi gösteren basın (bu işin suyunun çıktığının başka bir işareti), Winston’ın birkaç yıldır geliştirdiği Spectranet’i haber yapmış. Yaklaşık 18 aydır tamamen fonksiyonel olan zx spectrum için network kartı, tcp hizmetleri ve freezer görevi gören Spectranet, festivalde Twitter client ile show yapınca basındakiler sevmiş. Halbuki aynı cihazın zx spectrum üzerinde Lynx ve Irc’yi çalıştırdığı, herhangi bir url’den direkt olarak snapshot (SNA/Z80) yükleyebildiğini de bilselerdi ne güzel olurdu.

Haa ama winston bana başka bir arkadaşı hatırlatıyor, yemeği yiyip yiyip “Ohhh” çekenlerden, ama alco’nun zamanında dediği gibi,  bizim önümüze de koysa da biraz da biz ohh çeksek diyoruz…

http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/10364135.stm

Vay be!

Daha neler göreceğiz? Hasenat iş başında!

Bugün cep telefonumu kurcalarken, günler boyu yol üzerinde çektiğim acaip birsürü resmin arasından bir tanesini seçtim ve o resim bu blog’a girmeye hak kazandı. Bazılarınız anlayacak, bazılarınız ise anlamayacak, anlayanlar anlamayanlara anlatsın. 😉

Amiga500, A590 ve iOmega Zip 100 drive

Geçen hafta bir yığın floppy sürücü arasında fırlatılmış olan zip drive’ın arkasındaki SCSI portunu görünce keyfe geldim. Hemen kaptım eve getirdim. Ama bu Zip’in özelliği beyaz olmasıydı. Hatta daha da güzeli, bej olmasıydı. Hatta daha daha da güzeli, ulen tam amiga ile aynı tonda olmasıydı be 🙂

Hepsi aynı renk oldu
iOmega Zip Sürücü, monitör, amiga, cdromlar, a590 aynı renk

Tamam itiraf ediyorum, ilk defa gördüm beyaz bir zip drive. Üreticisi Epson ama geri kalan herşeyi iomega. Neyse, evde bir Paralel Zip drive’ım vardı, bunu amigaya takmak biraz hacking gerektirdiği için hiç uğraşmamıştım. Birgün elbet scsi düşer diye beklemeye geçmiştim, ve düştü işte! Fakat ne kablo ne adaptörü yoktu, bu sebepten nasıl bağlıyacağımı bilmiyordum. Eve geldim, A590’ıma daisychain takılı olan iki adet scsi cdrom’dan birini söktüm, kabloyu zipdrive’a taktım, makineyi açınca birde baktım ışıkları kıpırdıyor. Keyif, keyif…

Sonra makineyi tanıtmak için hemen HDtoolbox’ı açtım, neyseki o da hemen gördü aygıtı “Unknown” olarak. “Change Drive Type”, “Add new” yapıp “Read from device” tıklayınca (sadece küçük önemsiz bir uyarı vererek) aygıtı okudu ve restarttan sonra kullanıma açılmış oldu.

Ben bu sürücüyü PC’den dosya aktarmak için kullanacağım için elimde olan iki adet zip disketinin birini FAT olarak formatladım, diğerini ise denemek için amiga üzerinde yeniden partition yaparak FFS olarak formatladım. Her iki biçimde de hiç sorunsuz olarak kullanılabiliyor.

Cross-DOS Zip Drive
MSDOS formatlı bir Zip Disketi

Fakat bir Zip drive’ı FAT olarak kullanmak isterseniz Devs:mountlist dosyanıza şu girdiyi eklemek gerekiyor:

PC0C:
Device= scsi.device
Unit= 6
FileSystem = L:CrossDOSFileSystem
Flags= 0
Surfaces= 1
BlocksPerTrack= 1
SectorsPerBlock = 1
SectorSize = 512
Mask = 0x7ffffffe
MaxTransfer = 0x100000
Reserved = 0
Interleave = 0
LowCyl = 0
HighCyl = 196607
Buffers = 5
BufMemType = 0
StackSize = 2000
Priority = 10
GlobVec = -1
DosType = 0x4d534800
#

Eğer Diskte iki partition varsa diğerini görmek için PC0D: yapmak gerekiyor. Ayrıca aygıtınızın ID numarası 5 ya da 6 olabilir, onu da uygun şekilde “Unit=” kısmından düzenleyin.

Bir dipnot, CrossDos OS3.0’dan itibaren var, eğer OS2.1 kullanıyorsanız crossdos yerine MessyFileSystem kullanmayı deneyebilirsiniz. A500’e OS3.1 nasıl oluyor derseniz, bir arkadaşınızdan rica ediyorsunuz ve size a600 için yazılmış olan OS3.1’in 16bit versionunu, yani V40.63’ü yazıyor, alıp amiganıza takıyorsunuz.

Eğer Crossdos yoksa pc’ye taktığınız Zip sürücünüzü Winuae FFS olarak kullanabilirsiniz.

Mutlu kardeşler
Mutlu kardeşler

Zip drive’lar ikinci el bulunabiliyor, hatta usb versionu da mevcut olduğundan disketleri hala satılıyor. Bol şans 🙂

Not. Hiç bilmeyenler, zip mi? unzip yapsak? rar kullansak falan diyenler varsa, iomega zip drive ile zip formatında paketlenmiş dosyalar arasında hiçbir alaka olmadığını söylemeliyim. iomega Zip Drive, aslında yüksek kapasiteli bir Floppy Disket Sürücüsü. Her disket 100MB (95MB) veri depolayabiliyor. Okuma hızı dakikada 60MB. Amiga’da tüm floppy disketler sürücü gerektirmeden tanındığı için tak-çalıştır şekilde çalışıyor. Fakat amigada bu sürücüleri kullanmak için bir scsi karta ihtiyacınız var, GVP scsi ya da a590 işinizi görecektir.

Lost Ends: Deux Ex Machina…

Biz sinema meraklılarının yakından tanıdığı bir konsepttir deus ex makina. Tam çevirisi “tanrı makinesi” olan terim, günümüzde sonu lost gibi biten filmleri tabir ediyor. Normalde antik yunan trajedyasında bu “tanrı makinesi”, tanrı ya da melek kılığındaki bir oyuncuyu gökten indirmek için kullanılan bir vinçten ibaret. Peki bu gökten inen kutsal inek ne iş yapar? Eğer hikaye işin içinden çıkılmaz bir hale gelirse, gökten inen tanrı işleri yoluna koyar: “Sen kötüsün, git cehennemde yan, sen iyisin, gel yanıma seni kurtaracağım” gibi. Bu durumun oluşması için illa bir kutsal figürün inmesine gerek yoktur. Kendi kendine çözülen hikayeler için de bu kelime kullanılır: En bilinen örnek “binbir gece masalları”nda görülür. Harun, vezirine bir cinayeti 3 gün içinde aydınlatmasını söyler, aksi takdirde vezirin başı gidecektir. Vezir ne kadar uğraşsada çözemez, tam kafası gidecekken katil ortaya çıkar, “ben öldürdüm” diyerek. Genellikle kötü bir metin yazımının kaçınılmaz sonudur. Tıpkı “flashback”ler gibi.

Flashback, yani zamanda geçici geri gitme, senaryo yazımında uzak durulması gereken bir başka problemdir. Flashback’ler genellikle düzgün şekilde anlatılamayan hikayelerde ortaya çıkmak zorunda kalır. Örneğin bir fıkra anlatıyorsunuz, başladınız anlatmaya, “şimdi temel hava alanına inmiş, bir bakmış yerde 100$ yatıyor, ulen ilk günden işe başlanırmı? demiş.” sonra durup, “ama bidakka söylemeyi unuttum, burası amerika aslında, bi de arkadaşı buraya gelmeden önce demiş ki, olm amerikada para bok, heryerde para, adeta yerden topluyosun, sen de gel”. İşte bu ikinci kısıma “flashback” diyoruz. Hikayeyi ve olayı ilginç kılacak şekilde anlatmaktan ziyade, anlatacak bir olayınız olmadığı zaman başvurulan mecburi bir yöntem: “Şimdi bir adam var, yerde 100$ görüyor almıyor”. Eh tabii bir sürü soru çıkacak, bu adam kim, neden almıyor, nerde bu adam? vs. Sonuç, ilginç bir olay var numarası yapan bir metin örneği: Flashback’lerle bir süre oyalamak mümkün dinleyiciyi: “Ya bu adam aslında bizim temel” vs.

Bu iki kötü hikayecilik örneği bir araya gelmiş lost’ta. Lost’un geneline bakarsak, sanki sinemanın “uzak dur” uyarısı verilmiş ögeleri üzerine gıcığına gitmiş gibi duruyor. Yıllardır neredeyse hiçbir filmde flaşbek ve deis eks makina görmememiz bizi bu iki fostrik konsept üzerinde deneyimsiz kılmıştı ve herkes yeni bişey gördiğünü sanmanın heyecanıyla tutuldu. Flashback’ler bir yere kadar işlemişti, fakat iki yanlıştan bir doğru olmadığını görüyorum ben.

Dizinin sonu tam bir hayalkırıklığı. Resmen hiçbir doyum yaşatmamasının ötesinde, son bölümde herkesin birbirine marihuana çekmiş gibi mal mal bakması, “eh jack, anla artık be sen de, ne adamsın, hey gidi jack” modelinde takılması birinin benimle dalga geçtiği izlenimini uyandırdı. Kate bir ara orta parmağını kaldırıp, “nası koduk size” deseydi hiç şaşırmazdım.

Kızgınlığım hikayenin kendisine değil, bu kadar güzel birbirine dolanmış bir hikayeyi, binbir çeşit mantıklı hikayeye bağlamak çok mümkünken,neden lindelof’un tuvaletini yaptıktan sonra kıçını sildiği kağıtta gördüğü metni seçtiklerini anlamadığımdandır.