arda tarafından yazılmış tüm yazılar

7Dx 2010 Oyun Yarışması İncelemesi

Bu yıl 7D’de toplam 4 oyun yarıştı. Bu oyunların yarışma sonunda dizilimi şöyle oldu: 1.”köy korucusu”, 2.”gmo”, 3.”run baby run” ve 4.”A Gentleman’s Duel”.

Bu oyunlardan GMO’yu tablet sahibi olmadığım için oynayamadım ve izleyemedim, bu yüzden onu yorumsuz geçiyorum, diğerleri daha önceki yıllardan da tanıdığımız Infect, İlker Görkem ve Ragnor’un oyunları.

Ragnor’un Alper Çetinin yardımıyla kodladığı “A gentleman’s duel” iki kişilik bir oyun. Ne türde bir oyun dersek oyunun türüne arcade diyebiliriz ancak. Oyun başladığında bir süre sonra oyuncuların oynadığı karakterlerin her birine rastgele bir tuş atanıyor ve ekranda gösteriliyor, bunu takip eden birkaç saniye sonra da oyuncuların o tuşlara basmaları gerekiyor. Kim önce basarsa o ateş ediyor ve karşıdaki kaybediyor. Oyunun eğlencesi tuş arayan oyuncuların yaşadığı panik’e bindirilmiş. Görüntüde hiçbir aksiyon yok, ekrandan almanız gereken tek geri besleme hangi harfe basacağınızın bildirildiği an. Tuşunuzu öğrendiğinizde o tuşa zamanı geldiğinde basmanız gerek. Büyük olasılıkla zaman yetişmediği için oyuna bir “tek kişilik” mod eklenmemiş. Halbuki çok kolay olurdu, zorluk derecesine göre gittikçe kısalan bir tepki süresi. Sanırım bu oyunu oylayan hiç kimse yanına birini çağırıp denemedi. Oyun tek başına oynanmıyor çünkü karşıdaki adam asla ateş etmiyor 😀 Partidekiler oyunu anlamamış da olabilirler, hiçbir yerde oyunun nasıl oynanacağına dair bir açıklama yok. Yine de yarışmaların en güzel “görünen” oyunu buydu.

Infect’in “köy korucusu” oyunu ise yine basit bir fikirden çıkmış bir oyun. Ortada köyümüz duruyor, ve tepelerden aşağıya zombiler iniyor. Elimizde silahla bunları vuruyoruz. Bilmiyorum bir bug mı var yoksa tasarımı mı böyle, oyunda toplam 6 zombi var, bunları vurunca oyun bitiyor. Bunun haricinde oyun direct3d 9 ile yazılmış. Bir demo partide 3d ürünler genelde daha iyi sonuç alıyorlar, bence bu yüzden birinci oldu. Oyunun 3d özelliğini çıkarırsak geriye bir hedefe doğru dümdüz ilerleyen 6 zombiden ibaret bir oyun var elimizde.

Son olarak ilker’in “Run baby run”ına bakalım. Öncelikle bu oyun bir zx spectrum oyununun bire bir uyarlaması. İlker orjinale sadık kalma konusunda aşırı hassas. Evet, ben de zx spectrum konusunda hassas olduğum için tabiiki en çok bu oyunu sevdim, ama boşuna da değil. Öncelikle bu oyun da diğerleri gibi çok basit bit fikirden doğuyor. Hatta bir “snake” klonu diyebiliriz bile. Tek farkı, “snake”de rakamları yedikçe kuyruğunuz uzuyor ve siz kuyruğunuza değmemeye çalışırsınız, Run baby run’da kuyruğunuzu oluşturan arabaların hepsini birbirine çarptırmanız gerekiyor. Bunlar çarptığında ise son kalan araba üzerinize mermi yağdırıyor, bundan da kurtulmanız gerekiyor ki bu kısım birhayli zor. Sonra bir sonraki bölümü oynuyorsunuz. Aslında bakarsanız oyun komik derecede berbat 😀

Oyunun tasarımından ziyade bu oyunun kültürü beni cezbediyor. Run baby run, Tony Rainbird’in yazdığı bir oyun ki ünlü distribitör Rainbird markasının yaratıcısı. Ayrıca zx spectrum’un online vardığının kökeni olan comp.sys.sinclair grubu için de RBR’nin özel bir yeri var, 90’lardan beri her yıl geleneksel olarak RBR yarışmaları düzenlenir. Oyunun pc tabanlı level editörleri, spectrum üzerinde çalışan onlarca mod’u bulunuyor. İlker bu noktada Run Baby Run’ın aslına yakışır bir çevrim yapmakla kalmamış orjinal grafikler de eklemiş. Bir tuşa basarak oyunun grafikleri modern hale geliyor, aynı tuşla yine zx spectrum tipine geri dönüyoruz.

Sonuç olarak benim bu yılki favorim, biraz da taraflı olsam da, Run Baby Run idi. Oyunun hem nostaljik bağları var, hem bir altkültürü simgeliyor hem de diğerlerinden çok daha iyi bir anafikirle geliyor. Tek dez avantajı ise özgün bir oyun olmaması, başka birinin tasarladığı bir oyun olması.

Sonuç olarak eleştirdiğime bakmayın ben hep böyleyim, her üç katılımcı da harika işler çıkarmışlar. Darısı bizlerin başına, umarız önümüzdkei yıllarda benim işlerimi de böyle eleştirmeye değer görenler çıkar.

#retrojen sohbet odası geyikleri…

Son toplantıda birkaç kişinin daha sorması üzerine irc odamızın halen ve sonsuza kadar canlı ve açık olduğunu ve olacağını duyururum. IRC kanalımız irc.coldfront.net sunucusunun #retrojen isimli kanalındadır. Fakat irc dediğimiz şeyi msn ile karıştırmayınız, girip biraz beklemeniz gerekmektedir. Genellikle akşam saatlerinde, 21:00-22:30 saatleri arası kalabalık olmaktadır. Önümüzdeki günlerde biraz daha kalabalık olacağını tahmin ediyoruz.
#retrojen sohbet odası geyikleri… yazısına devam et

bittorrent tabanlı DNS sunucuları…

Geçtiğimiz hafta henüz bununla ilgili yasanın çıkmamış olmasına karşın, amerikan resmi organları tarafından 150 web sitesini kapatması olay olmuştu. Kapanan onlarca site içinde birçok torrent endeksleyen site de mevcuttu. Fakat torrent finder isminde, hiçbir torrent dosyası barındırmayan, hiçbir download hizmeti vermeyen ve sadece arama sonuçlarına göre kullanıcıyı başka wbe sitelerine yönlendiren bir arama motorunu da kapatması tepki doğurmuştu. (örn. http://torrent-finder.com/)

Benzer uygulamalardan wikileaks sitesi de kaçarak, thepiratebay.org sitesini de host eden, avrupa birliği parlementosunda bir tek sandalyesi blunan finli pirat party sunucularına sığınmıştı. Fakat Amerikanın domainleri elma toplar gibi toplamasının karşısında bir engel görülmüyordu. Bu durumu gören başta thepiratebay sitesinin peter sunde’ı olmak üzere birçok korsan, oturup merkezi olmayan bir DNS geliştirmeyi başardılar. Şu anda .p2p uzantılı tld’nin çalışmaları hazır. Bu domainler “Open Nic Project” adı altında tamamen açık olacak ve .free, .geek, .null (ve birkaç tane daha)gibi domainleri kendimiz yaratabileceğiz.

Güzel tarafı, bu adreslere ulaşmak için belirli bir dns adresine ihtiyacımız olmayacak. Buluta karıştıktan sonra her türlü adresi alabileceğiz. Bunu da utorrent benzeri bir programcık sağlayacak. Busefer paylaşılan şey dosya değil, alan adı bilgisi olacak. Bakalım korsanlar “ICE” isimli internet sansürünü kısa zamanda aşabileceklermi?

açık alanadı projesini şu adresten takip edebilirsiniz:
http://wiki.opennicproject.org/dotP2PTLD

Türkçe tireleme, heceleme, soft hyphen ve Corel Draw…

Bu hafta tuhaf birşey öğrendim: Corel Draw ile bir makale dizmeye çalışırken, Quark Express 7+ dışında hiçbir masa üstü yayıncılık programının Türkçe hecelemeyi desteklemediğini. İyice araştırdıktan sonra gerçekten de, Quark dışında heceleme özelliğinin olmadığını, Quark’ta da özel bir add-on ile eklendiğini okudum. Forumlar quark express ile Türkçe tireleme/heceleme’nin nasıl aktif edileceğini öğrenmeye çalşıan insanlarla, ya da In Design/Corel Draw için  Türkçe hyphenation’ın eklenmesini isteyen insanlarla dolu. Hatta Corel Draw forumlarında organize şekilde bunu isteyen bir grup (registered) insan var. Peki Türkçe tireleme, yani satır sonundaki sözcük ayırma, ingilizce ismiyle “Hyphenation”  bu kadar zor mu?

Hayır, aksine o kadar kolaymış ki. Çok basit bir kuralı var: kelimenin sonundan aramaya başlıyorsunuz. her sesli harf için, solunda sessiz harf varsa o sessizi katarak, sessiz harf yoksa, buldunduğumuz sessli harften kesiyorsunuz. Bukadar. Bu sisteme birkaç özel durumu eklemeniz gerek, çünkü Çokokrem gibi krem, spor, tren gibi tek heceli sözcükler içeren kelimeler yanlış bölünebiliyor. Bence büyük bir problem değil.

Eh peki ben kendi problemimi nasıl aşacaktım? Corel Draw’da hyphen açmam gerekiyordu. Sonra aklıma “soft-hypen” geldi. UTF standardında $00AD kodunda yatan bir soft hypen karakteri var. Bu arada bir dipnot, hyphen dediğimiz şey “tire” demek. Soft Hyphen ise “yazılım tiresi” gibi bişey. Soft hyphen’ler sadece gerekli olduğu zaman görünür hale geliyor. Yoksa görünmez durumda. Deneyince Corel Draw’ın soft hyphen desteklediğini gördüm ve havalara uçtum. Hemen “Kekeme” adında bir programcık yazdım, verdiğim metindeki tüm kelimeleri komple soft hyphen kullanarak tireliyor. Bu metni Corel’a atınca program ihtiyacı olan soft Hyphen’i tire’ye dönüştüyüyor. Sorun çözülüyor. Çok acele kodladığım için görüntüsü biraz çirkin, ama işi fazlasıyla görüyor. Buyrun sonuç:

Kekeme iş başında...
Kekeme iş başında...

Programda hecelenecek minimum kelime uzunluğu (default 4), Türkçedeki tireleme kuralları (örn. “atalet” satır sonunda ayrılacaksa “a-talet” olarak ayrılamaz, ya “ata-let” olmalı ya da tek başına kalan “a” aşağıya alınmalıdır.) gibi seçeneklerde var. Ayrıca noktalama işaretlerine, paragraflara, satır sonlarına ve büyük/küçük harflere dokunmuyor, herşey olduğu gibi geçiyor.

Dikkat bu program metninizi sadece bir kere işlese yeterli. Daha sonra metninizi istediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz. Corel draw gerekli tireleri gösterip gereksizleri çıkaracaktır. Çünkü metnin tamamı gizlice (görünmez şekilde) tirelenmiş olacaktır. Bu şekilde sadece Corel Draw değil, tüm UTF soft hyphen destekleyen programlarda otomatik tireleme uygulanabilir.

Evet, bu metin biraz self-promotion gibi bişey oldu, zaten hafif de reklam Programı 1-2 saatte yazdım, buraya koymayacağım. Şekil şemal olarak toparlanmaya ihtiyacı var ama şu ara başka işler var, onları yapıyorum. (demo sürümü metnin sonundadır)

Türkçe heceleme konusunda detaylı bilgi http://www.alinesin.org/popular_math/S_00_turkcede_heceleme.doc adresinde bulunabilir.

Kekeme’yi şimdi indirmek için:
Kekeme Demo 22kb
(harf limitli sürümdür, başka bir limitasyonu yoktur)

Oyunlarda “can” sağlığı….

Çocukluğumda girdiğim “atari salonları”nda kullanılan sokak terminolojisini kullanarak seçiyorum kelimeyi, “can” yani dijital oyunlarda, oyuncu zarar gördükçe azalan ve oyunda ölmemek için çevreden sürekli birşeyler toplamasına sebep olan şey. “Can” diyorum çünkü “health” ya da “hit point”in direkt bir karşılığını şu anda bulamadım. Enerji de denebilir, bazı oyunlarda öyle geçiyor, bazen enerji aygıtlara yüklenen bir şey oluyor, örneğin, giydiğiniz zırh’ın enerjisi oluyor, ayrıca bir can sayacınız oluyor.

Can çıkmadıkça ümit kesilmezmiş, oyunlarda da böyle bir durum vardır. 1 canı kaldığı halde oyuna sıkı sıkı tutunuruz genelde, bölümün yarısına geldiğimizde can çubuğu dibe inse de yeniden başlayalım demeyiz. Çünkü bir yerlerde toplanacak bir bandaj, ya da giyilecek bir kıyafet vardır. Şimdilerde ise büyük bütçeli oyunlarda “kendi kendine iyileşmece” durumu hakim.

Şimdi oyunlarda, kaç çeşit “can” yenileme sistemi var bakalım:

  1. Oyuncunun can’ı asla artmaz. Oyuncuyu kalkan ve zırhlar ile hayatta tutarsınız. Can bitince oyun biter.(Perfect Dark)
  2. Oyuncunun can’ı azalsa dahi etraftaki sağlık noktaları ya da ilkyardım çantaları ile arttırılabilir. (Quake/Doom)
  3. Oyununun can’ı azalınca güvenli bir yerde bekleyerek kendi kendine yenilenebilir. (Call of Duty)
  4. Oyuncunun can’ı yoktur, hiç de ölmez. (Monkey Island)
Roketler oyuncunun enerjisini düşürmek için var.

Oyunlarda “can” sağlığı…. yazısına devam et

Captcha ve paracıklar…

Bugün bir deneme yaparken farkettim ki captcha bir iş kolu haline gelmiş bile. Web üzerinde captcha’yı geçtiğini iddia eden onlarca programcık satılıyor. Tamam OCR denilen birşeyden haberdarım fakat bu işin bu kadar ayağa düştüğünü bilmiyordum.

Aşağıdaki çinli arkadaşımız çok güzel de bir tablo yapmış sattığı programlar üzerinde. Buna göre Google, hotmail, myspace’i %30 oranda geçebiliyor, 8000$ verirseniz Yahoo’nun captcha testini geçiyorsunuz 🙂 4000$’a ebay, 100$’a ise sıradan blogların captcha’larını %100 ihtimalle okuduğunu iddia ediyor.

Siz de bakın, buyrun:

http://www.lafdc.com/captcha/

Gittigidiyor ve ödeme yapmayan alıcılar

Gitti gidiyordan sürekli alışveriş yapan biriyim. Sadece alış değil, veriş de yapıyorum, yani arada sırada eş dost’un çöpe atamadığı aletlerini onlar adına satışa koyuyorum. Bu işten biraz zevk de alıyorum hani. Benzerlerinin 10 kuruşa satıldığı malı 11 kuruşa satabilirsem keyifleniyorum, 9 kuruşa giderse “hmm, nerde hata yaptım acaba?” diye kendime soruyorum.

Gittigidiyor ve ödeme yapmayan alıcılar yazısına devam et