beklenmedik şekilde kıyaktır…
Kategori arşivi: Genel
Vay be!
Bugün cep telefonumu kurcalarken, günler boyu yol üzerinde çektiğim acaip birsürü resmin arasından bir tanesini seçtim ve o resim bu blog’a girmeye hak kazandı. Bazılarınız anlayacak, bazılarınız ise anlamayacak, anlayanlar anlamayanlara anlatsın. 😉
Lost Ends: Deux Ex Machina…
Biz sinema meraklılarının yakından tanıdığı bir konsepttir deus ex makina. Tam çevirisi “tanrı makinesi” olan terim, günümüzde sonu lost gibi biten filmleri tabir ediyor. Normalde antik yunan trajedyasında bu “tanrı makinesi”, tanrı ya da melek kılığındaki bir oyuncuyu gökten indirmek için kullanılan bir vinçten ibaret. Peki bu gökten inen kutsal inek ne iş yapar? Eğer hikaye işin içinden çıkılmaz bir hale gelirse, gökten inen tanrı işleri yoluna koyar: “Sen kötüsün, git cehennemde yan, sen iyisin, gel yanıma seni kurtaracağım” gibi. Bu durumun oluşması için illa bir kutsal figürün inmesine gerek yoktur. Kendi kendine çözülen hikayeler için de bu kelime kullanılır: En bilinen örnek “binbir gece masalları”nda görülür. Harun, vezirine bir cinayeti 3 gün içinde aydınlatmasını söyler, aksi takdirde vezirin başı gidecektir. Vezir ne kadar uğraşsada çözemez, tam kafası gidecekken katil ortaya çıkar, “ben öldürdüm” diyerek. Genellikle kötü bir metin yazımının kaçınılmaz sonudur. Tıpkı “flashback”ler gibi.
Flashback, yani zamanda geçici geri gitme, senaryo yazımında uzak durulması gereken bir başka problemdir. Flashback’ler genellikle düzgün şekilde anlatılamayan hikayelerde ortaya çıkmak zorunda kalır. Örneğin bir fıkra anlatıyorsunuz, başladınız anlatmaya, “şimdi temel hava alanına inmiş, bir bakmış yerde 100$ yatıyor, ulen ilk günden işe başlanırmı? demiş.” sonra durup, “ama bidakka söylemeyi unuttum, burası amerika aslında, bi de arkadaşı buraya gelmeden önce demiş ki, olm amerikada para bok, heryerde para, adeta yerden topluyosun, sen de gel”. İşte bu ikinci kısıma “flashback” diyoruz. Hikayeyi ve olayı ilginç kılacak şekilde anlatmaktan ziyade, anlatacak bir olayınız olmadığı zaman başvurulan mecburi bir yöntem: “Şimdi bir adam var, yerde 100$ görüyor almıyor”. Eh tabii bir sürü soru çıkacak, bu adam kim, neden almıyor, nerde bu adam? vs. Sonuç, ilginç bir olay var numarası yapan bir metin örneği: Flashback’lerle bir süre oyalamak mümkün dinleyiciyi: “Ya bu adam aslında bizim temel” vs.
Bu iki kötü hikayecilik örneği bir araya gelmiş lost’ta. Lost’un geneline bakarsak, sanki sinemanın “uzak dur” uyarısı verilmiş ögeleri üzerine gıcığına gitmiş gibi duruyor. Yıllardır neredeyse hiçbir filmde flaşbek ve deis eks makina görmememiz bizi bu iki fostrik konsept üzerinde deneyimsiz kılmıştı ve herkes yeni bişey gördiğünü sanmanın heyecanıyla tutuldu. Flashback’ler bir yere kadar işlemişti, fakat iki yanlıştan bir doğru olmadığını görüyorum ben.
Dizinin sonu tam bir hayalkırıklığı. Resmen hiçbir doyum yaşatmamasının ötesinde, son bölümde herkesin birbirine marihuana çekmiş gibi mal mal bakması, “eh jack, anla artık be sen de, ne adamsın, hey gidi jack” modelinde takılması birinin benimle dalga geçtiği izlenimini uyandırdı. Kate bir ara orta parmağını kaldırıp, “nası koduk size” deseydi hiç şaşırmazdım.
Kızgınlığım hikayenin kendisine değil, bu kadar güzel birbirine dolanmış bir hikayeyi, binbir çeşit mantıklı hikayeye bağlamak çok mümkünken,neden lindelof’un tuvaletini yaptıktan sonra kıçını sildiği kağıtta gördüğü metni seçtiklerini anlamadığımdandır.
Studio Joho…
Dan the Man, konumuz ile alakasız ama olsun.
kb971033 :)
hade leen
Taşındım mı yahu?!
Pek sağlıklı bir geçiş olmasa da, weblog’umu yeni sunucuya ve yeni yazılıma taşıyabildim. Nucleus’dan çevrim sırasında arada yorumların çoğu uçmuş, ama bir kısmı da gelmiş, resimler ise şimdilik çalışıyor olsa da zamanla birçoğu çalışmaz hale gelecek malesef. Frontier ve snapshot incelememi güncelleyeceğim ama diğer başlıkları herhalde oldukları şekilde bırakırım.
İşin güzel tarafı ise artık (büyük olasılıkla) yorumların kaybolması gibi bir olay olmayacak.
Herkese yeniden selamlar!
Comment’lerim nerede Arda?
Dün akşam Nightlord’un serzenişiyle, girilen yorumların bazılarının bana hiç ulaşmadığını öğrendim.
Olumlu ya da olumsuz tüm yorumları elbette onaylıyorum. Yorumlar üzerinde yaptığım tek filtreleme reklam botlarının bıraktığı yorumlar üzerindedir. Eğer şimdiye kadar bir yorum yaptıysanız ve birkaç gün içerisinde yorumunuz onaylanmadıysa bunun suçlusu nucleustur, bana girilen yorumları ulaştırmıyor. Taksim meydanında birini sallandırıcam bakiim bidaha yapıyormu!
edit: 3 mayıs 2010 itibarıyla wordpress’e geçtiğim için comment problemi yaşayacağımızı sanmıyorum.
23 Nisan!
Spectrumcu Türkler için bugün değişik bir gün. Öncelikle TBMM’nin kuruluşunu ve saltanattan kurtulmamızı (görünüşe göre tam anlamıyla kurtulamamışız bu illetten ama) kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı aynı zamanda Sinclair Zx Spectrum’un da piyasaya çıktığı gün.
Bu yüzden biz burda bayraklar açıp bandolar gezdirdiğimizde, ingilterede de retro severler Zx Spectrum’un 28.yılını kutluyor, beeperlerinden bipli sesler çıkarıyorlar.
Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu günü, çocuklarımızı şenliklere götürüp onları hoş tutarak geçirdikten sonra, akşam olup yattıklarında şaraplarımızı açarak Zx Spectrum için birer kadeh tokuşturarak kutluyoruz 🙂
23 Nisan hepimize kutlu olsun!
Demo directing vs. film directing
Son zamanlarda birçok demoda credits kısmında “Directed by” adı altında “demo yönetmeni” listeleniyor. Özellikle “debris”te bu dikkatimi çekmiş, hatta batmıştı denebilir. Demoscene’de “Directing” ile kelimesinin yerinde kullanılmadığına inanıyorum. “Film Yönetimi” ile “Demo yönetimi” arasında benzerlikler var mı? Bunu araştırmak gerekiyor. Özellikle bu konuyu fiver2 (unitedstatesofamerica) ile görüşmek isterdim.
Glance, Snapshot ile Breakpoint hakimi!
Breakpoint’in 8 yıl devam ettikten sonra sona ermiş olması scene’de büyük bir boşluk yaratmış olsa da, verilen tüm mesajlar önümüzdeki yıl paskalya’da büyük bir demoparty olacağı yönündeydi. Scamp (organizatör), kapanışta bağıra bağıra, “paskalyada kimse evinde oturmayacak!” diye izleyicilerden söz alırken, farbraush demosunun sonunda “breakpoint’in bitmesi sorun değil, easter parti geleneği sürecektir” diyordu. Ki biliyoruz ki Farbie ile Breakpoint göbekten birbirlerine bağlılar. Bayrağı şimdiden devretmiş olmalarını umuyorum.
Konuyu fazla dağıtmadan Breakpoint’e damgasını vuran arkadaşlarımızı kutlamak istiyorum, Nightlord, Hydrogen, Endo, Norvax, Datura ve Sk8, C64 demo kategorisinde disketin iki yüzünü de kaplayan, 16 dakikalık bir demo ile katıldılar. Bu demo üzerinde yaklaşık 3 yıldır çalışıyorlardı. Bu çalışmalarının karşılığı Breakpoint birinciliği oldu. Demo’nun içeriğini detayıyla incelemek istiyordum, kısmet bu güneymiş.