Tatil bitti.. İş başı…

Evet sonunda istanbula kuzu kuzu döndük. Ayvalığın güzel sahillerinden, dalından yenen meyvelerden, hoş sohbet insanlarından ve dar sokaklarından, istanbulun gürültüsüne, pisliğine ve zekalarıyla değil de kurnazlıklarıyla övünen eciş bücüş insanlarına geçmiş olduk tekrar.

Her tatilden geldiğimde burasının çürümüş ve kokuşmuş bir yer olduğunu düşünürüm, ama her seferinde İstanbul kendini affettirmeyi başarır. Konserleri, sergileri, hareketli şehir yaşamı ve söylemeden geçmeyeyim, gece acıktığımda her zaman yiyecek birşey bulabilme lüksü sadece İstanbulda var.

Neyse, kurnazlar benden uzak durun, sizi sevmiyorum. Geri kalan tüm İstanbullulara tekrar merhaba.

edit: bu arada boş zamanlarımda emperor oynadım, eski ama pek güzel bir oyun imiş meğer. Beni bir gece saat 5’e kadar ayakta tutmayı başardı.

Tatil zamanı…

Yarın yola çıkıyorum. Bir gözden geçirme yapayım:

1. Laptop tamir edildi. İşlere devam.
2. Tap, Tzx, Sna, Z80, Scr providerlar tamamlandı, biraz optimize edip sürüme hazır hale getirilecek.
3. SCR ve Sna için XP thumbnail generator tamamlandı, diğerlerini de tamamlayıp sürülecek.
4. VMWare üzerine win98 kurulacak, usb infrared arabirimin xp driverı yok.
5. Sıcak günlerde evde kapalı kalınacağı için yanına Master of Orion, alphacentauri ve X3 al.
6. cgtr strateji/trading oyununu bitir. Dönünce de NS adventure’u bitireceksin.
7. CssCgc08 için crap oyun yaz.
8. Hepsini boşver, tatil yap dinlen.

Herkese iyi tatiller.

Linux ve Windoz

Genellikle bir windows kullanıcısı olmama rağmen diğer işletim sistemlerine de sempati duyarım. Geçen hafta mefta olmadan önce laptopıma MacOSX leopard kurmuştum. Kurulum sırasında, ister istemez shell’e düştüğüm zamanlar oldu ve üniversite yıllarımda sıklıkla bulaştığım klasör sisteminin windowsunkine yakınlığını (ya da tam tersi) tekrar farkettim.

hiç linux bilmeyenlere, işte buyrun linux bölümlerinin kısmi tercümesi:

/boot :Açılış ve başlangıç için gerekli hemen herşey burada tutuluyor.

/ :kök bölüm. Windows’taki sistem diskine karşılık geliyor diyebiliriz.
/home :bu bölüm, “c:documents and settings”‘e karşılıl geliyor diyebiliriz. Kullanıcıya ait veri genellikle burada tutulur.
/usr :Windozda “c:program files” karşılığıdır diyebiliriz. Burada genellikle uygulamalar barınır.
/var :sistem ve olay günlükleri burada tutulur.
/tmp :geçici dosyalar için
/Swap :sanal bellek dosyası bu bölümde durur, windowsta pagefile.sys adında dosyadır, linuxta bir disk bölümü kullanılabilir.

Geliştirme ortamı bağımlılık mı yapıyor?

Bugün yemek yerken birşey farkettim, yarım kalmış eski projelerime devam etmek istiyordum. Bu genelde başıma gelmez, hep yeni bir projeye başlayıp onu yarım bırakmayı tercih ederim. Sonra merak ettim, bu istek nereden geliyor? Elbetteki eski bilgisayarımı kullanma zorunluluğumdan. Ama önce bütün detayıyla başımdan geçen olayı anlatayım (dileyen bu kısmı atlayıp en son iki paragrafı okuyabilir):

1.2008’in ilk ayı, askerden gelmişim, evde sürekli kullandığım 4 harddisk takılı devasa ve bir okadar da gürültülü masaüstü bilgisayarım resmi olarak ayvayı yediğini belirtti. Durduk yere kitlenmeler ve 10 denemede açılmalar yaşamaya başladım. Bu durumdan bir gün önce birkaç oyun ve araç projesi üzerinde büyük bir ritimle çalışmaktaydım (askerlik sonrası işsizlik durumu).
2.Dandik güç ünitesinin bozulduğunda kanaat getirip en pahalısından thermal take bir psu aldım. Taksitlerini halen ödemekteyim.
3.Yeni PSU’yu bağladıktan sonra ilk açılışta çot diye bir ses, peşinden hoş olmayan bir koku çıktı. Kokunun ramlerin olduğu taraftan geldiğini farkedip herhalde ramleri yaktım dedim (daha önce başma gelmişti).
4.Uzun ve sinirbozucu dakikalar sonrasında sadece ekran kartının teklemekte olduğunu farkettim. Fakat o kart olmadan sistemin pek bir esprisi kalmıyordu, çalıştırabilmek için iyice uğraştım. Bu sırada ikinci bir çot ile irkildim, kasanın altına giren birşey yüzünden alt kısmından kıvılcımlar saçan anakartı kurtarmak için board’u kasadan çıkarma kararı verdim.
5.Kasayı çıkarıp, kartın altındaki defektleri düzelttikten sonra kartı tekrar takıp kasayı toplamama rağmen kasa birdaha hareket etmedi. MCP northbridge el değmeyecek kadar ısınınca kartın mefta olduğunu anladım ve tüm parçaları ayırarak bir anakart arayışına girdim.
6.Anakart bulamayınca bir kez daha denemeye karar verdim ama iki tonlu siren sesi ile karşılaştım bu sefer, sinirden işlemciyi yerine oturtamadığımı düşünerek söktüm ama sökerken power’ı kapatmayı unuttuğum için birdaha makine çalışmadı.

7.Ertesi gün gidip kendime bir XPS m1330 alarak evdeki gürültüden ve iş-ev arasında veri taşıma zorluğunu aşma planı yaptım.
8.Tuzlu ama harika bir alet, her şekilde her laptopu solluyor ve egonuzu güzelce kaşıyor. Üzerinde gelen vista ilk başta terreddüte yol açsa da kısa sürede tüm şüphelerimin yersiz olduğunu kabullendim. İşletim sistemi yağ gibi akıyordu, UAC söylenenin aksine faydalıydı ve reboot denilen şey tarih olmuştu. Uzun süre hybernate-sleep kullandım, makinanızı açtıktan 7-8 saniye sonra bıraktığınız yerde bulmanız çok zevkliydi. Hele kısa süreli kapamalar için sleep kullanıyorsanız kapağı açtığınız gibi işe başlayabiliyordunuz.
9.İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Sistemimden o kadar memnundum ki, Şimdiye kadar kenarından bile geçmediğim, geçmeyi planlamadığım, hatta yuh be, managed code’la uğraşıyolar bu devirde diye eleştirdiğim dotnet, birden çekici gelmeye başlamış olacak ki, visual studio’yu kurup C#’a gömüldüm. Eski harddisklerde kalmış tüm yarım projeler (ki bazıları gerçekten eğlenceli idi) olduğu gibi kaldılar çünkü eski çirkin ide’lere, komut satırlarına dönmek istemiyordum. Şimdi kim uğraşacak makefile’larla, bir de Cygwin kurmak gerek, rapid development için VB6 lazım, zaten çirkindi, ööf…

10. Eski projelerin hepsi yarım kaldığı gibi, nedense harddisklerden aktardığım klasörlere mecbur kalmadıkça girmiyordum. Sanki eski sevgilimin eşyaları gibi, ordaki herşey eski bir görsel algıya hizmet ediyordu. Farkında olmadan grafik tasarımlarım XP’den etkilenmişti ve şimdi tüm o çizimlere, koda, hatta filmlere baktığımda bana yabancı geliyorlardı.

11. Bu sancılı geçiş sürecim sonunda birkaç faydalı iş yaptım ve güzel tepkiler de aldım. Managed code ile daha da fazla uğraşıp, kurtulmaya çalışırken, sonunda VC++’a zıplamıştım ki, vista patladı.

12. Evet, tamamen lisanslı, içinde korsan yazılım bulunmayan, tertemiz ve günlük updateleri yapılmış vista uçtu. Service Pack 1’i otomatik olarak kurdu, yeniden başlattı, ve makine açılmaz oldu. İçindeki kritik veriyi kurtarmak için geçen 2 günün ardından bir 2 gün de sistemi istediğim stabiliteye oturtmak için uğraştım. Ama bu sefer sistem ilkinden daha iyi çalışmaya başladı, çünkü dell’in kurduğu birçok gereksiz oem’i dışarda bırakmıştım. Üstüne VS2008 çıkmıştı, ve büyük bir şevkle tekrar işe koyuldum. Zaten hep format atıp kendi istediğim gibi bir sistem kurmak istiyordum ama bu işe vakit ayırmak istememiştim.

13. Bu olaydan 10 gün kadar sonra tam da herşey tamamlanmış ve yolunda giderken, XPS öldü. Görünüşe göre dell, bu süper aleti o küçücük kasaya tıkıştırırken sınırı zorladığının farkında değilmiş, bu probleme bir forumda rastlamış ve ne kadar çok kullanıcının rutin anakart değiştirdiğini görmüştüm. Isınma probleminden olsa gerek, anakart arızasından dolayı laptop tuğlaya dönüştü. Neye üzüleceğimi şaşırdım, 10 gün sonra tatile çıkıyordum ve yeni projelerim vardı, güzel bir development ritmi tuturmuştum, iş yerinde bu ara hiç yoğunluk olmadığı için rahatça çalışabiliyordum, ve bütün bunların yanında laptop hurdaya dönmüştü. İşin ilginç tarafı, laptop’u hybernate ettikten sonra laptop yerinden hiç kıpırdamamasına ramen, ertesi gün devam etmek istediğim zaman açılmamasıydı.

14. Bu arada Dell teknik servisi diye birşeyin olmadığını öğrendim. Eğer yeni bir dell laptopunuz varsa bozulduğunda onu götürebileceğiniz bir yer yok. Yanlış anlamayın, dell kendince bu sorunu farklı bir şekilde çözmüş. Teknik servis ayağınıza geliyor. Ben çok uzakta oturduğum için eve uzun süre kimsenin uğramayacağını tahmin edip işlemi hızlandırmak için ısrarla makineyi yetkili servise elden bırakmak istemiştim. Fakat mümkün olmadı.

15. Sonunda mecburen dell teknik servise telefon ettim, numara 0811 ile başlayan ücretsiz bir numara. Ücretsiz ama kime ücretsiz? TürkTelekom abonelerine. Verilen servis numarasını cep telefonlarından arayamıyorsunuz. Büyük şirketlerde normal hat da olmuyor. Benim görevli olduğum kurum da özel bir şirketin ip-phone hizmetinden yararlanıyor. Sonuçta teknik serivisi aramak için bir telefon klübesine gitmek zorunda kaldım. Fakat gürültüden anlaşamadık ve eve gidene kadar servise ulaşamadım. Sanmayın ki işi savsakladım, hayır, Servise ulaşmak için aradığım firmalar, Armada, Kont, Koyuncu, PcGold (hatta laptopu aldığım dükkana bile gittim), TurkCell teknik servis, hatta bir ihtimal bilirler belki diye, exa, bimeks labs’i de aradım. Hatta bu kargaşa sırasında okadar çok yer gezdim ki yol üzerinde rastladığım MSI servisinde eşimin MSI laptopuna 1GB eklettirdim. Sonunda koyuncu (dell’in ithalatçı firması) bana dell’in uluslararası numarasını verdi, bu numarayı arayınca AT&T aracılığını atlayıp dire dell türkiye ile konuşabiliyordunuz fakat bu numara da aynı sebepten dolayı (ip-phone olması) çalışmadı.

16. Sonunda eve vardım ve dell’i aradım, hayret verici bir gelişme, telefonu açan kişi gerçekten çok bilgili görünüyordu. Genelde bu işlere bakan kişiler halkla ilişkiler kızları olurlar ya da sinirli teknik elemanlar olurlar. Bu sebepten ne dediğinizi anlamaz, derdinizi çözmek istemezler. Fakat bu sefer (belki tesadüftür) konuşan adam sanki mühendis gibi her b*ku biliyordu. Bunu geçtim, bahsettiğim herşeyi anlıyordu, sadece telefonlara bakan biri değil gibiydi. Böyle bir servise alışık değildim tabiiki.

17. Kısa süren telefon görüşmesi sonrasında, sorunumu anlattım ve karşımdaki kişi benim yeterli teknik bilgi sahibi olduğumu tahmin ederek, dilersem hemen bir teknisyen yollayabileceğini ya da beklemek istemezsem bazı testleri kendimin yapabileceğimi söyledi (ve kasayı söküp söylediği yerleri kontrol ettim). Sonuç olarak zaten ana kartın yandığından şüpheleniyorduk, bana anakart, harddisk ve işlemci göndermeyi teklif etti. Konuşmanın tamamı 10 dakika sürmemiştir, telefonda verdiğim beyanata güvenerek bu işlemleri yapması şaşırtıcı geldi bana. Tahminime göre 10 gün içinde tekrar çalışır bir laptopa sahip olacağım.

18. Bu arada ellerim bir bilgisayara dokunmalı diyerek, uzun süre param parça yatan emektar gürültülü makineme bir şans daha tanımaya karar verdim, tekrar topladım ve açtım, (abit NF7) MCP ateş gibi yanıyordu, hiç hareket yoktu. üzülerek toparlarken, bir anda gıcır thermal take psu’nun voltaj değerlerinin tutmama ihtimali geldi aklıma. Üzerinde envai çeşit soket vardı, bildik soketlerin yanında, AT,ATX, pciexpress, ata, sata, pata, hede hödö..

19. Ana kart biraz eski olduğu için ATX konnektörü 20+4 pin olarak iki ayrı soket üzerindeydi ve lanet olası PSU’da tam 3 tane 4 pinlik fiş bulunuyordu. Ben her seferinde 4 pinlik atx soketine 20 pinliğe bir file ile bağlı olan soketi takıyordum ve cuk oturuyordu. Hatırladığım kadarıyla bu ekstra 4 pinlik soketi takmak zorunda değildik. Ve onu söküp öyle çalıştırmayı denedim. Daha az ısı ama hala tepki yok. 24 pinlik ATX kablosunun son 4 pininde 5’er volt var. Benim bilmediğim nokta ise, benim anakartın ekstra soketi 12v isteyen bir soketmiş.

Sonra soketi ve fişleri irdelediğimde kendimi vurasım geldi. Diğer 4 pinlik soketlerde gayet rahat bir şekilde, hiç zorlanmadan bu yuvaya girebiliyor. Fakat şekil itibariyle sadece biri uyuyor. O biri de tek başına ortada sallanan iki sarı iki siyah kablonun ucunda duran bir fiş. Sonradan öğrendim ki bu fiş 12v taşıyormuş. Böyle büyük bir hatayı nasıl yaptım? Hadi ben dunkof’um, bu soketleri hazırlayanlarda hiç mi kafa yok? Yanlış soketi yanlış yuvaya rahatça girecek gibi tasarlamak neden? Evet, soketin köşesinde bir tırnak var ama diğer soketleri 90 derece döndürürseniz tırnaklar artık girişe engel olmuyor. HEm kendime, hem standard üreticiye küfürler yağdırırken doğru soketi yerine oturtunca makine nihayet tepki verdi, MCP soğudu amaa siren hala devam ediyor. Bu siren hiç koş değil, iki farklı ama kalın nota, kötü bişeyler olduğu belli.

20. Eğer internete inancınız yoksa, bir önceki denemenizde işlemciyi power varken yerinden söktüğünüz için kızarttığınızı düşünebilirsiniz. Ama google’da yaptığım ilk arama, bu sirenin, işlemcinin altına temas etmesi gereken küçük diyotun büküldüğünün sinyalcisi olduğunu açık etti. 30 saniye sonra karşımda çalışır bir makine vardı. Bunca aydır çektiğim cefaların hepsinin, yarım kalmış projelerin, ateş pahası laptop almamın, geciken plazma yazılarının tamamının tek sorumlusu yine ben (VE ŞU LANET OLASI SOKET TASARIMCISI) olduğumu gördüm.

21. Malesef GF6600GT grafik kartımı çalıştıramadım. Büyük olasılıkla yanlış voltajdan ya da başka salakça bir sebepten iflas etti. Şu anda bu yazıyı çok eskiden kalma bir savage4 agp ekran kartı üzerinde yazmaktayım. Yarın 6600 için şansımı selülozik tiner ile yıkayarak tekrar deniyeceğim.

Bu koca metni neden yazdım? Öncelikle içimi dökmek istedim. İkinci olarak, eski bilgisayarımın başına oturduğumda yarım kalmış tüm projelerimi bitirme isteği doğdu üzerimde, dotnet isteğim yok oldu (diğer bilgisayarda kaldı herşey), hatta simcity4 bile oynadım 20 dakika. Sonuç şu: üzerinde iş yaptığım geliştirme ortamı beni ele geçirmiş oluyor. Vista ile vistaya özgü işler yapmak zorunda kalıyorum, modernize oluyorum, kafamdaki önyargıları siliyorum. Eski işler çok eskide kalmış oluyor, terk ediliyor, yeni bir başlangıç yapmak istiyorum ve yapıyorum da. Ama şimdi XP’ye döndüğümde eskiden yaptığım işler tekrar çekici oldu, vistada kodladıklarım anlamsız kaldı. Bu söylemden hareketle, insanın sürekli çevre değiştirmesi yaptığı tüm işlerde değişikliğe yol açabilir. Düşünme tarzı, algı değişiyor, zevkler değişiyor, bir işi yapma şeklin, ve aynı işi yaparken kullandığın araçlar değişiyor, değişmek zorunda kalıyor ve yeni bir hedef kitleye yöneliyorsunuz. Tüm bunların olumlu etkileri var, ve artık iyi bir programcının tek bir geliştirme ortamına bağlı kalmaması gerektiğine inanıyorum. Her gereci önünüze koymuş, sorunsuz stabil çalışacak ortamı yakalamış da olsanız, daha yeni ve daha özgün işler çıkarabilmek için bazen tüm bu gereçleri terketmek gerekebiliyor. Düşünün, elinizdeki aynı tahta, aynı çekiç ve aynı keski ile kaç farklı çeşit sandalye yapabilirsiniz? acaba elinizden keskiyi alıp, köşeleri ovalleştirebileceğiniz bir araç verselerdi ürettiğiniz sandalyelerde köklü bir tasarım değişikliğine gitmek gerekmeyecek miydi?

Bir gün olur da (artık öldükten sonra mı olur bilmiyorum) bir programcı takımının başına sid meier ya da david braben misali geçersem, her yeni oyun/gereç yapımı için yeni bir ofis ve yeni bir araç takımı oluşturacağımdan emin olabilirsiniz.

Vista Desktop Search rezaleti

Ben de diyordum ki bu vista’da neden hiçbirşey bulamıyorum ben. Meğer açılan bir başka tekel davası yüzünden windows vista içinden arama özellikleri çıkarılarak SEARCH protokolü icad edilmiş. Eğer:
Başlat>Tüm Programlar> varsayılan programlar > dosya türünü ya da bir protokolü ilişkilendir > Search (en altta) seçeneğine bakarsanız karşısında Windows’u (desktop search) göreceksiniz. Bu son alınan mahkeme kararıyla özellikle SP1’den çıkarılan arama özelliklerinin bir sonucu. Bu karar üçüncü kişilerin de büyüyen arama motoru piyasasına katılmasını sağlıyor. Böylece arama işleminin “işletim sisteminin” bir parçası olduğu önyargısını silmeye çalışıyorlar. Örneğin siz Google Desktop Search kurarsanız buraya Google yerleşiyor ve vista içindeki her arama kutusu bu program için çalışmaya başlıyor.

Vista ile gelen salak arama motoru, sizin büyük bir düzen içerisinde tuttuğunuz Belgeler klasörünüzde zaten rahatça bulabildiğiniz şeyleri yeniden keşfederken, C dizininizde yaptığınız bir aramadan hiçbirşey bulamayabiliyor. Bu yüzden eski XP kullanıcıları (yeni düzene ayak uyduramayan eski kafalı moruklar) kafayı yemekte haklılar, çünkü XP’nin arama motoru yavaş da olsa garantiliydi.

Neyse ki kısa bir aramayla artık ayrı bir ürün haline gelen ve halen beleşe dağıtılan “Windows Search 4.0″a ulaşıveriyorsunuz! Bu araç Vista için bir update olarak geliyor, ayrıca Windows XP’ye de kurulabiliyor. Aşağıdaki linkten Windows Search 4.0’ı seçin ve sol taraftaki menüden “Install it” seçerek işletim sisteminizin üzerine tıklayın. Artık bana bişey ısmarlarsınız.

Search can’t find anyting on vista? Go there and select Windows Search 4.0
http://www.microsoft.com/windows/products/winfamily/desktopsearch/choose.mspx

Amiga A500 1MB chip ram yükseltmesi ve trapdoor ram fix

Arkadaşlar web üzerinden kaybolan, Ghores’in hazırlamış olduğu dökümanı düzelterek ekliyorum. Eğer amiga 500 rev6A board’unuz var ise kasanın içinden 1MB chip ram’e çıkabilir ve hatta eğer ekteki küçük devreyi de yapabilirseniz hala trapdoor’da takılı olan ram’inizi kullanabilirsiniz.

Download: http://veanewmedia.com/ardae/fish/Amiga500_1MBchipram_yukseltmesi.zip (~ 1.2MB MS Word Doc)

Amiga A500 1MB chip ram upgrade for Rev6A boards.
I’m still working on english version of this document. it will be ready “When it’s ready”(tm). You can still use Turkish version, it’s well pictured.

Tosec İsimlendirme Etiketleri

Tosec nedir?
“TOSEC” aslında bir web sitesinin adı: “The Old School Emulation Center” yani yorumlayarak çevirirsek ‘”Babadan kalma” emülasyon merkezi’ denebilir. Buradaki “babadan kalma” dediğim şey 80’lerde yazılmış oyunlar,işler oluyor. Fakat bu site, dosya isimlemesi konusunda bir standard geliştirerek emülasyon cemiyetine bir amme hizmeti yapıyor. Tüm oyun dosyalarını içeriklerine göre isimlendiriyor. Buna göre elinizdeki oyunu şu şekilde isimlendirmeniz gerekiyor:

Başlık sürüm(demo) (Yıl)(Yayıncı)(Sistem)(Video)(Ülke)(Dil)(YayınHakkı)(GeliştirmeDurumu)(Ortam Tipi)(Etiket)[cr][f][h][m][p][t][tr][o][u][v][b][a][!][ekler]

Bu gün forumda bir kullanıcı TOSEC isimleme kuralları hakkında birşeyler sordu, ben de bildiğim kadarını cevapladım. Bu konunun çok kişi tarafından merak edildiğini bildiğim için buraya da bir kopyasını koymaya karar verdim. Daha sonra eksik harfleri de tamamlayayım dedim. Bunun için TOSEC Namig Convention‘dan hatırlayamadığım harfleri kontrol ederek tamamladım. Kaçırdıklarım olursa yorumla bildirin, tamamlarız.

cr [x] = Cracked by (yani yazılımı kıran kişi/grup)
CSL ve LSA birer cracking grubu. Çektiğin oyunları çalıştırırsan hangi grup olduklarını görebilirsin: örnek CSL= “Crystal”, LSA= “Legion Software Alliance” FLT = “Fairlight”‘tır. Tüm cracker grupların listesi için buraya tıklayın.

a,a2,a3– aynı imajdan birden fazla var demektir. Örneğin Crystal Kickoff’u kırmış, ama sonra bir bug bulunmuş ve tekrar kırmış, peşine yeni bir bug ve tekrar kırmış… ozaman tüm imajlar aynı notasyona sahip olacaktır, birbirlerinden ayırmak için a,a2,a3 (alternate 2, alternate 3 vs.) olarak gider.

Tosec ile isimlendirilmiş dosya yığını
b,b2,b3– o imajın hatalı olduğunu belirtir (bad dump). Bu imajlar genelde çalışmaz. Fakat yine de bazılarına yardımcı olabilir diye dağıtılmıştır. Aslında [b] tag’inin çok fazla yanlış kullanıldığını da gördüm. Ama tosec hiçbir zaman çok açık bir isimleme kuralı ortaya koyamamıştır. Örneğin, Bir oyunun crack edilmesi sırasında oyunun yüksek skorlarının kayıt edilememe sorunu ortaya çıkmışsa bunu yanlışlıkla [b] olarak taglenmesi görülebiliyor. Ama bazende sorun crack’te değil imajın alınması sırasında bazı sektörlerin bozulması halinde de gerçekleşebiliyor. Bu durumda gerçekten [b] tag’i kullanılmalı. Her iki durumunda tespiti işi çok iyi bilenler tarafından yapılabileceğinden, [b] işaretli dosyaların bir yerinde bir problem olduğunu kabaca kabul edebiliriz.

f – fixed. Örneğin Crystal %100 kickoff release yapmış ama nemesis bunda bulunan bug’ı düzeltmiş, ozaman sadece [f] ya da [f nemesis] olarak verilir.

!– bunlar moderatör tarafından onaylanmış imajlardır. Bunların tüm tag’lerinin doğruluğu kontrol edilmiştir.

t– Trained. t+8 t+2 olarak da yazılır. yandaki rakam kaç trainer eklenmiş onu belirtir.

m– modified. Mesela zombie boys kırmış, ben modifiye edip zombie boys yazısını arda boys yapmışım. ya da oyunun belli bir kısmını değiştirmişim.

M- büyük m multilanguage demek. Yani çok dilli. M4 yazarsa o yazılım 4 ayrı dilde çalışıyor demektir. aksi takdirde sadece dil yazılır (fr), (de), (tr) gibi.

h– Hacked. Örneğin Saddam’ın bulaştığı yıllarda Disk-Validator’e bulaşırdı. Ve bu tür bulaşmalarda dahi imaj [h] ile işaretlenir. ya da Cracker grup disketin içindeki birçok şeyi çıkartmış (örneğin gereksiz menüler, ses vs) ve sadece oyunu bırakmış olabilir. Bu işlem sırasında bir crack gerekmiyorsa, sadece örneğin Startup-sequence’ın değiştirilmesi gerekiyorsa, bu bir hack sayılır.

o– overdump. Bu amigada pek görülmez. Genellikle çip tabanlı rom kartuşlarında rom’un kopyalanması sırasında kopyalayıcının eklediği gereksiz veri dosyaya eklenmiştir. Bunu rom’u yaratan kişi bilerek de eklemiş olabilir, ya da rom copy yapan program eklemiş olabilir. Sonuç olarak bu imajda aslında olmaması gereken veri bulunmaktadır.

u– underdump. Bu rom ya da disk imajında veri eksiği var demektir. Yine de imaj mükemmel şekilde çalışabilir. Fakat bu verinin orjinal olduğunu göstermez.

hatırladıklarım bu kadar, ha bir de (PD) var o da public domain demek. Yani beleş Gülümseme Yanlız buradaki notasyonun doğruluğu tarrışılır. Çoğu zaman CRL ile işaretlenmiş bir oyunun QTX (quartex) çıktığını görüyorum. Bunları üşenmeden tosec.org’daki forumlara göndermek gerekiyor ki düzeltilsin. Oeeh, ben hep üşeniyorum be kardeşim…

“Doomdark’s revenge” radyo draması…

internette bulunması zor olan bu kayıt benim arşivimden çıktı, kaybolmasın diye buraya ekliyorum. İngilizcesi iyi olan Doomdark severler için bulunmaz bir eğlencelik. Yüzüklerin efendisi tadında, masalımsı anlatımıyla ve elbette spectrum camiasında çok sevilen mandy’nin o acaip sesiyle, “Karalanet’in intikamı” 20 dakikalık bir drama. iyi eğlenceler.

inlay Screenshot

download audio:
http://www.veanewmedia.com/ardae/fish/DoomdarksRevengeDramaTape.rar

Açık Kaynak Lisansları (GPL, BSD ve diğerleri)

Bugün uzun zamandır harddiskimde uyuşuk uyuşuk bekleyen kaynak kodunu herkesin kullanımına açmak istedim. Bu sebeple googlecode’a girdi yapıyordum ki, hangi lisansı seçmem gerektiği soruldu. Yıllardır bu hobiyi sürdürüyorum ve yoluma çıkan ve beni uyuz eden çok lisansla karşılaştım. Bunlardan biri LGPL’dir. Neyse, listede 7-8 tane lisans vardı ve yarısını bilmediğimi farkettim ve başladım araştırmaya. Bulduklarımı da unutmadan yazayım dedim. Ayrıca Gürer Özen ile de kısa bir sohbet ettik bu konuda, o da güzel özetler geçti.

Madem konu açıldı LGPL‘den başlayayım. Bu lisans altındaki kodu kullanırsanız, kaynak kodunuzu kapatabilirsiniz. Ama LGPL olan koda bir değişiklik yaparsanız o kısmı açmanız gerekiyor.

GPL‘olan kodlar ise “bulaşıcı” diye tabir edilen lisans. Eğer GPL altındaki bir kodu kullanırsanız, tüm kodu açmak gerekiyor. Bu sebepten GPL altındaki kodu kullananlar kendi kod parçalarını kapatabilmek için iki ayrı program yazıp shell ile birbirine bağlıyorlar. Böylece bir program GPL iken diğeri kapalı kod olabiliyor. GPL’in bir programın büyüyüp olgunlaşması için ideal olduğunu düşünüyorum.

BSD ve MIT lisansları daha özgürlükçü lisanslar. Temel olarak kodu alabilir kullanabilir, modifiye edebilirsiniz ve kaynak kodunuzun hiçbir kısmını açmak zorunda değilsiniz. BSD’nin MIT’ten farkı, BSD’de bir “reklam” maddesi olması. Bu maddeye göre kaynak kodunu kullanan birisi, programın ya da reklam bloşür/yayınlarının bir köşesine “Bu ürün California üniversitesi tarafından üretilen kod parçaları kullanır.” gibi bir not düşmesi gerekiyor. Nedense bu madde (web üzerinde okuduğum makalelere göre) pek de hoş karşılanmıyor. Bu yargının kaynağında ise http://www.fsf.org/licensing/essays/bsd.html adresindeki Richard Stallman’ın makalesi yatıyor. Stallman BSD’deki bu cümlenin (3.madde) bir karmaşa yarattığını düşünüyor. Eğer her kaynak sahibi o cümleyi kendi adını koyup değiştirirse, ve siz 5-10 adet farklı programcının kodunu kullanırsanız her programın başında uzun bir liste olacaktır diyor. Biz sinemacılar olarak film afişlerinin altında bir paragraf copyright mesajı kullanmaya alışık olduğumuz için ben bunda bir sakınca görmüyorum. Yani örnek olarak buyrun:
“Bu ürün California üniversitesi, Hede üniversitesi, Ahmet Mehmet, Veli Zeki, Ayşe Kemal, Bryan, Jack, Sawyer, Letitia, IBM A.Ş., Robocop, Serve the public thrust, protect the innocent ltd.şti. tarafından üretilen kod parçaları kullanır.”
Buyrun 13 farklı üreticinin kodu topu topu 3 satır tutar. Üstelik font büyüklüğü ya da okunaklılık konusunda bir zorlama da yok. Dilerseniz istediğiniz yere sığdırabilirsiniz. Hehe tabiiki büyük bir ürünün reklam broşürünün dibinde böyle bir mesaj marketing açısından pek hoş olmasa bile, “ne kadar ekmek, o kadar köfte” demişler 🙂 Neyse, eğer böyle bir mesajı tercih etmezseniz MIT (X11) lisansı kullanarak bu cümleden kurtulabilirsiniz.

Lisansları karşılaştırmak için:
http://developer.kde.org/documentation/licensing/licenses_summary.html

Sevdiğim amiga oyunları: Bölüm 1

Sürekli ve sürekli olarak retro severler soruyorlar, amiga ama hangi oyun? Evet artık oynamıyoruz ama çocukluğumuzda deli gibi oynadığımız için aklımızdan çıkmayan oyunlar vardır. O stressiz günleri hatırlamak bile bir rahatlama kaynağı olduğu için bir bir anlatmaya karar verdim bu oyunları. Hatta bu yazılar için özel bir kategori açtım, sağdaki listeden “Retro Oyun Makaleleri” isimli başlığa tıklarsanız tüm listeyi görebileceksiniz. Eğer önerileriniz varsa ya da siz de sevdiğiniz bir oyun hakkında makale yazdınız ise linkinizi yorum olarak eklemeyi unutmayın.

Bir sırayı takip etmekten ziyade, rastgele bir oyundan başlayacağım. Buyrun bakalım:

Stunt Car Racer

Oyun elimize geçtiğinde bir yazdı. Sanırım üniversiteye başladığımız ilk yazdı, ya da yeni başlayacaktık. Yani yıl 1992 ya da 1993’tü. Ailem yine almanyada olduğu için, Olcay, Barış, Alp ve ben bizim evde kamp kurmuştuk. O yazın büyük bölümü stunt car racer’da ustalaşarak geçirdik.

Stunt Car, yüksek bir platformun tepesinde, bariyerler olmadan yarışma üzerine kurulu bir oyun. Farklı pistlerde atlamalar ve virajları (çok çalışarak) geçerek turları tamamlamak gerekiyor. Oyun her durumda iki kişi ile oynanıyor. İkinci kişiyi bilgisayar da yönetebiliyor, dilerseniz null kablo üzerinden bağlantı kurup ikinci oyuncu olarak arkadaşınızı direksiyona oturtabiliyorsunuz.

Oyun amigada az rastlanır şekilde *hızlı* vektör grafikler içeriyordu. O zamana kadar (Robocop 3 ve Epic henüz elimize geçmemişti) doğru düzgün bir vektör-3D oyun görmemiştik. Fakat stunt car’ın tarafımızdan keşfi öyle aniden olmadı. Önce ben tek başıma arada oynuyordum. Sonraki günler kickoff oynamaya ara vermeye başlamıştık ki, ben stunt car’ı null network’den oynamayı önerdim. Olcay’ın a600’ü ile benim 500’ü bağlayınca oyunda deli gibi bir kapışma ortamı bulduk.

Stunt car racer, iki kişi oynanınca parlayan oyunlardan. Arabanızı engelleri aşacak şekilde kontrol etmeye çalışırken (bu arada arabanıza hasar verecek sert düşüşlerden de kaçınmalısınız) arkadaşınızın da sizi aşağıya itmemesi için çaba göstermeniz gerekiyor.

Sonuç olarak, amiganın en iyi yarış oyunlarından biri. Ayrıca bu oyun ZX Spectrum’a ünlü coder Pete Cooke tarafından büyük bir ustalıkla aktarıldığını da ekleyerek bitirelim bu girdiyi.

Son olarak yararlı linkler:
http://en.wikipedia.org/wiki/Stunt_Car_Racer
http://www.classicamiga.com/content/view/3212/96/

Before I forget: Vintage thoughts