arda tarafından yazılmış tüm yazılar

2048 – Bir başka Zx Spectrum oyunu

Bu günlerde popüler olan 2048 isimli oyunu zx spectrum’a uyarladım.

ZX2048

Tuşlar:

Rakamları birleştirmek için QAOP ya da ok tuşlarını kullanabilirsiniz.

Renkler Şeması:
1: Renkler ve parlaklık
2: Mono
3: Sadece renkler

h: yardım/hakkında (malesef sadece ingilizce)

r: baştan başla

Oyunu oynamak için bir Zx Spectrum bilgisayara ihtiyacınız var:

Download Game 5kb Zx Spectrum Tape file

source code BasinC format .bas file

ZX Spectrum ULA’sı hakkında bazı bilgiler…

Zx Spectrum ULA’sı birkaç işlemciyi bir araya getiren Richard Altwasser tarafından tasarlanmış tuhaf bir işlemci. Altwasser, Chris’in “The ULA Book” kitabında, ULA’nın tasarımı üzerine olan eleştirileri şöyle savunuyor: “Bu işlemci, herhangi bir bilgisayar simülasyonu olmadan, tek bir mühendisin kavrayabileceği basitlikte tasarlanabilmiştir.” Yani kağıt üzerinde tasarlanmış ve basılmıştır. Altwasser daha sonra Zx spectrum +3’ün ASIC tasarımını da yapmıştır, bu sebeple +3’ün çok daha düzgün bir makine olduğunu görüyoruz. Neyse, orjinal 48 ULA’sının 4 farklı sürümü mevcut, sırasıyla sayarsak (yine “the ULA BOOK”‘tan alınmıştır):

 

5C102E:

Bu seri sürüm 1 ve sürüm 2’de bulunan ilk ula tasarımıdır. Bu tasarımda üretim sonrasında bir hata olduğu gözlemiş. Bu sebepten bu sebepten “ölü hamamböcegi modifikasyonu” denilen bir müdahale gerektiriyorlar. Hamamböceği denilen şey, baş aşağı şekilde monte edilmiş ufak bir pcb.

Ölü hamamböceği

5C112E:

Bu seride ölü hamamböceği içeriden eklenerek durum giderilmiş fakat, bu sefer de printer ile ilgili bazı giriş çıkış problemleri ortaya çıkmış. Bu da “örümcek modifikasyonu” diye bilinen yeni bir yamayı zorunlu kılmış. Bu yama Z80 üzerine takılan bir transistörden ibaret.

Zx Spectrum Ölü Hamamböceği

6C001E-6:

sürüm 3 anakart ile birlikte çıkan bir ula. Zaten sürüm 3’ün tasarlanmasının ana sebebi, o dönem piyasaya sürülmekte olan bazı televizyonların zx spectrum’un eski tasarımında bazı problemler çıkarması. Normalde sürüm 1-2’de anakartın altında bazı potansiyometreler var. Hatta bunlardan biri kasaya açılmış olan bir delik sayesinde dışarıdan ayarlanabiliyor. Fakat son kullanıcı bunları kurcalamaya cesaret edemediği için görüntü oluşturma yöntemi değiştirilmiş. Durum böyle olunca ula’ya da birkaç ciddi güncelleme gelmiş. Öncelikle bu ula çok daha az enerji tüketiyor, böylece daha az ısınıyor. Fakat eski anakartlara uyumluluk bakımından örümcek hatası tamir edilmemiş, bunun yerine TR6 isminde bir transistör olarak anakart tasarımına eklenmiş.

6C001E-7:

Bu Ula serisi son seri, özellikle samsung üretimi sürüm 4 ve üzeri anakartlarda bulabilirsiniz. Burada ne gibi bir problem vardı bilmiyorum ama, alt 16k 4116’lara erişim güvenilirliği geliştirilmiş. Ayrıca bazı zamanlama hataları da halledilmiş.

 

Bu üretim sonucunda şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız: Her ula her anakarta takılamıyor.

6C001E-7 tüm sürüm anakarta takılabilir (issue1-6).

5C102E/5C112E/6C001E-6 sadece issue 1-3’e takılabilir.

Minecraft LAN bağlantı problemlerini aşmak

Bu aralar minecraft oynuyoruz. Daha doğrusu oynuyorduk, taa ki bir gün aniden LAN oyun bağlanmamaya başlayana kadar. Önce firewall kurallarını kontrol ettim, java’yı silip yeniden kurdum. Firewall izinlerini güncelledim. Değişiklik yok. Açık LAN oyunları laptopta görebiliyor olmama karşın bağlanmaya kalkınca 1 dakika kadar bekleyip “connection timed out” hatası veriyordu.

Ne sunucu makinede, ne de laptopumda hiçbir değişiklik yapmamıştım, oyun bir şekilde bozulmuştu herhalde, ben de yeni sürümü görüp önce 1.4.5’e sonra 1.4.7’ye güncelleme yaptım. Her iki sürümde de problem devam etti.

Önce peşini bıraktım, ve oğlum tek başına creative mode’da takılmaya başladı fakat bu ancak 2 hafta oyaladı onu, sonunda yine yakama yapıştı. Sonunda problemi çözmek elzem olmuştu. O sıra client olan laptop’a win8 kurduğum için tüm ayarlar yine gitmişti, ve minecraft’ı sunucuda “open to lan” yaptığımda da acaip bir durum ortaya çıkmıştı. Minecraft ip adresi alamıyordu, dolayısı ile oyun 0.0.0.0:53448 gibi bir ip adresi üzerinde açılıyor görünüyordu. Sanırım bu büyük bir problem değil. Yine de çözmek istiyorsanız, Windows “Network and Sharing Center” yani (tahminen) “Ağ ve Paylaşım Merkezi”ne girip, ana bağlantınızın dışında kalan tüm bağlantıları kapatmanız gerekiyor. Ben arada vmware kurmuş olduğum için orda sanal ağ hizmetleri vardı. Bu fazla bağlantıları üzerlerine sağ klik yaparak devre dışı bırakın. Sağ klik olmuyorsa aygıt yöneticisinden ya da ağ aygıtları kısmından da kapatabilirsiniz. Tek bir aktif bağlantı bıraktığınıza emin olun.

Bundan sonra minecraft artık doğru ip adresi almaya başlar.

İkinci sorun ise firewall’dan kaynaklanıyor. 4-5 Firewall kuralı ayarlamaya çalıştıktan sonra pes ederek firewall’ı toptan kapatma kararı verdim ve oyun çalışmaya başladı. Firewall’ı her iki uçta da kapatmanız gerekiyor. Fakat bunu Public, Private ve Domain alanları için ayrı ayrı kapatmanızı tavsiye ediyorum. Normalde bağlantınız hangi kategorideyse onu kapatmanız yeterli olacak gibi görünse de benim durumumda malesef olmadı.

Firewall’ı kapatmak bir güvenlik riski oluşturur. Bu yüzden oyunu bitirdikten sonra firewall’ı tekrar etkinleştirmeyi unutmayın. Yine de çok büyük bir risk yok, çünkü modem/router’ınız zaten aktif bir firewall olarak kapı bekçiliği yapıyor zaten. Windows firewall’ı genellikle LAN’daki tehditlerden korur sizi. Eğer hava alanı ya da işyeri gibi kalabalık bir LAN’da iseniz o zaman firewall kritik önem taşırken, evde cep telefonunuz, tabletiniz ve bilgisayarlarınızdan oluşan LAN pek firewall’a ihtiyaç duymaz.

İyi eğlenceler.

Game Developers Turkey Jam 2

Türk oyun geliştiricileri ekibinin arada sırada düzenlediği JAM etkinliğine bu sene ben de birkaç saat ayırabildim. Hafta sonu panik yapmadan, herhangi bir işimi aksatmadan katıldığım bu etkinliğe elbette bitmemiş bir oyun ekleyebildim. Merak edemler jam sitesinden oyuna bir göz atabilirler. Oyunun adı “Crap Tycoon”.

http://gdtjam.com/jam2/

Jam’in teması “salgın” idi. Ben de tycoon türü oyunları seven biriyim. Yani yönetim oyunları. Ali’nin dediği gibi, tycoon oyunları biraz fazla iddialı bir jam için, bunu bile bile yine de başladım. Fakat bu oyun hala küçük. Binanıza hastalıklı insanlar yaklaşıyor. Amacınız belirli bir sağlıklı insan sayısına ulaşmak. Bu arada hastalığın yayılmasını önlemek, ölüleri gömmek gibi vazifeleriniz var.

Oyun henüz bitmedi. Bu haliyle biraz oynanabiliyor. Jam sitesindeki diğer oyunlara da göz atmanızı tavsiye ederim. Puanlama ve yorum yapmayı da unutmayın! Bana 5 yıldız vermeyenin alnını da karışlayacağımı ekleyeyim 😀

İyi eğlenceler…

Diablo 3 ve Senaryosu… (ve Jay Wilson)

O kadar çok duydum ki, “diablo 3ün senaryosu çok kötü” diye. Fakat kimse nasıl olması gerektiği konusunda bir fikir vemiyor. Açıklıyorum arkadaşlar, d3’ün senaryosu olması gerektiği gibi, eksiksiz. Bu hikayeyi toparlamanın başka bir yöntemi yok, ve ulaşabileceğiniz varyasyonlar içinde top3’e girer.

Peki herkesin derdi ne? Sorun interaktif anlatı ile sinemada kullanılan çigisel anlatımın bir türlü örtüşmemesi. Şöyle ki, biz diablo’yu sinema filmi olarak izleseydik, doğrudan Tyrael ile özdeşleşecektik. Tyrael’in yaptığı hatalarda üzülecek, gösterdiği fedakarlıklarda böbürlenecek, kahramanlıklarda sevinecektik ve sonunda diablo öldüğünde öyle keyiflenecektik ki, Tyrael’in bu uzun yolcuğunun sonunda dönüştüğü “bilge” gibi hissedecektik kendimizi. Fakat o da nesi, bu bir film değil ve biz bu hikayede figüran rolündeyiz. Arka planda yer yer Tyrael’in peşine takılarak side-kick bile olmadan, ona yardım eden isimsiz kahramanız. Hikaye içerisinde en ufak bir rolümüz bile yok. Halbuki diablo 1’de öyle miydi? Başrolde oyuncu vardı, kimsenin girmediği, girenin geri dönmediği bir katedrain derinliklerine, oradan cehennemin dibine gitmiştik. Sonunda diablo’yu öldürdüğümüzde diablodan çıkan ruhtaşının alnımızın ortasına girdiğini görmüştük. Tabii o zaman yönettiğimiz savaşçının bunu bilerek yaptığını anlamamıştık, yine de başrolde bizdik. Diablo II ile birlikte hikayenin merkezinden çıktık çünkü çoklu oyuncu sistemi öne çıkıyordu, battle.net servisleri daha gelişkin idi. Bu durumda kalabalık bir grubu (8 multiplayer oyuncuyu) protagonist haline getirmek gerekiyordu.Malesef yazar ekibi kötü bir iş çıkararak kahraman olarak Tyrael’ı seçmeyi karar verdiler. Bu diablo 3’ün gidişatını mecburi bir yöne sokan hatalı bir hamle sayılabilir.

Fakat, bu hikayenin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, bir senaryo eğitmeni olarak, sinema anlatısı olarak hikaye mükemmel. Fakat katarsis yaşamamıs mümkün olmuyor çünkü tyrael ile özdeşleşmemiz mümkün olmuyor. Hatta öyle ki, tyrael hakkında herhangi bir hissiyata kavuşamıyoruz. Bizim için vendor kadar önemsiz bir NPC haline geliyor. Oyun ekibi, senaryo ekibinin yazdığı Tyrael hikayesini oyuna entegre etmeyi de başamıyor. Sanırım burada Jay Wilson’ın genel olarak bir loser olmasından ileri geliyor olabilir. Hemen bakalım:

1998 – King’s Quest: Mask of Eternity – Kalite Kontrol
1998 – Blood II: The Chosen – Baş Tasarımcı
2003 – Impossible Creatures – Baş Tasarımcı
2003 – Homeworld 2 – Tasarıma birkaç ufak katkı
2004 – Warhammer 40k Dawn of War – Tasarım ve Hikaye
2007 – Company of Heroes – Kıdemli Tasarımcı (pek birşey yapmamış demek oluyor)

Yukarıdaki liste Jay’ın CV’si. 1998’den beri bu işin içinde, 14 yıldır. Fakat tasarladığı oyunların hiçbiri diablo’yu emanet edeceğiniz türden değil. Diablo eline tamamen cilalı bir konsept olarak verilmesine rağmen altından yüz akıyla çıktığına inanmıyorum. Diablo’nun bu hali Jay’den başkasının sorumluluğu değildir. Oyunun geneline bakamayan, dar bir perdeden “alın lan oynayın işte” diyerek kendini sıyırdığı bir tasarımcı.

Umarım blizzard en kısa yoldan onu Relic’e geri atar da o da yan sanayi oyunlarını yazmaya devam edebilir.

A nation of wind…

Şöyle ki, bugün Jameson Wilkins’in “a nation of wind” oyunu ile tanıştım. Bağımsız oyun meraklıları bu ismi önceden tanıyorlardır belki, benim için ilk oldu. Bu arkadaş game design mezunu, bir oyun geliştiricisi. Geliştiricisi ama öyle cafcaflı diller kullanmıyor, gamemaker ile yapılmış bu oyun.

Oyunu akşam 7 gibi makineme kurdum, ve saat sabahın üçü. 7 saat oynamışım. Diabloyu bile bu kadar uzun oynamamıştım. Oyunun ciddi tasarım sorunları olmasına karşın kendisini sevdirdi bana. Bir kere oynanabilirlikde ciddi bir aksaklık yok, bu iyi birşey, grafikler güzel, hatta bizim gibi 16bitlerden gelenler için çok güzel, aksiyon ile strateji iç içe, RTS gibi birşey hatta, tek fark hareketli birlikler oluşturmak yerine sıkı bir defans kurmanız, tower defence ile dune II karışımı birşey. Altın, taş, tahta ve yiyecek üretiyor, bunlarla dikilitaşları kontrol edip çıkış kapısını açıyoruz, çıkan bölüm sonu canavarını kesip sonraki bölüme seçiyoruz.

anow

Tasarım sorunlarından kastım nedir, onu da açıklayayım. Tabii oyun henüz beta aşamasında, bu sorunlar sonradan düzeltilebilir fakat, oyunda tek saldırı binası silahlı kuleler. Oyunda binaların çalışması için herhangi bir enerjiye ihtiyacınız yok. Oyunun ilk 20 dakikasında bu kulelerden inşa etmek vakit alıyor çünkü pahalılar, ve odun, taş, para hepsini toplamak biraz zaman alıyor. Fakat 20 dakikadan sonra kaynak o kadar bol oluyor ki (kaynaklar asla tükenmiyor ve ben genelde 1 taş parçası bulsam etrafına 8 maden kurarak aynı taştan 8 birim taş çıkarıyorum), oyun size binaları etrafa spamlemekten başka bir çare bırakmıyor. Normalde duvar çekmek yerine turretten oluşturuyorum duvarları, yoksa çıkan odunlar madenler zaten kullanılamadan çöpe gidiyor.

Sadece bu değil, oyunun ilk leveli ile son leveli arasındaki tek fark bölüm içerisindeki düşmanların zorluk derecesi. Bir hikayesi yok, ilerlemiyor, farklı zorlukta adalarda dolaşıyoruz, ve (henüz ulaşamadığım) siyah küre adaya (death star?) ulaşmaya çalışıyoruz.

Bu iki önemli probleme karşı oyun çok zevkli, en azından bir bakın, zaten tamamen ücretsiz:
http://nationofwind.tumblr.com/download
(zip olanı indirmenizi tavsiye ederim.)

Neyin nesidir bu RETRO?

Gittikçe popülerleşen ve her katmanın jargonuna yerleşmekte olan “Retro” denilen şey aslında nedir, çok kısa açıklayacağım. Sözlüğe bakmadım, ama kendi kelimelerimle anlatayım.

En güzeli bir karşılaştırma yapmak,
Örneğin, eğer 1982 yapımı bir zx spectrum alıyor ve bunu kullanıyorsanız, bu “nostaljik” bir üründür. Daha da eskiye giderse antika denir.

Retro, bir nostaljik ürünün, bugünün imkanları ve şartları ile yeniden yaratılmasıdır. Retro bir ürün, zx spectrum’unuza takacağınız Divide arabirimi olabilir. Harlequin ya da sprinter klonu olabilir. Bilgisayarlar konuşulurken bu “retro” biraz manasız geliyor çünkü z80 asla üretimden kalkmadığı için pek retro sayılmaz. Daha iyi bir örnek vereyim, eğer murat 124 marka arabayı bugünün malzemeleriyle fakat geçmişin üretim ve tüketim alışkanlıklarına göre yeniden üretirsek, bu retro bir ürün olur. Gidip 80 model bir 124 alırsanız ise bu nostaljik bir üründür.

Örneğin, Retrojen dergi, tasarımda 64’ler’in izinden gitmeye çalışıyor, fakat tasarımı Corel Draw ve Ai yardımıyla yapıyorum, bu dergi, retro bir ürüne benzetilebilir.

Basinc v16r3

23 nisanda WOS üzerinde yayınlamıştım ama buraya eklememiştim, bundan sonra buraya ara/beta sürümleri ekleyeceğim. Son stabil sürümü ise Basinc sayfasından alabilirsiniz .

Unutmadan, beta sürümler genellikle stabil sürüm kadar iyi olurlar güvenle kullanabilirsiniz:

İndir – Basinc Zx Spectrum Emülatör ve Sinclair Basic Geliştirme Ortamı V16r3