Kategori arşivi: Genel

Wordle Türkçe üzerine düşünceler

Dikkat, bu yazı biraz hile yapmak gibi. Aslında hile değil ama istatistikten yararlanarak işinizi bir hayli kolaylaştırıyorsunuz. Bu sebepten baştan bir uyarayım.

Pek de düşünce denmez. Biraz çalışma sadece. Worlde son haftalarda sosyal medyada bayağı popüler olmaya başladı. Herkes büyük başarısını gönderip duruyor. Güzel bir kelime oyunu. Her gün sadece bir kelime çözebiliyorsunuz ve geçmiş kelimeleri oynamanıza izin vermiyor. Bu sebepten herkes saatin gece yarısını geçmesini hevesle bekliyor.

Oyun burada: https://f.github.io/wordle-tr/

Wordle 5 harflik bir Türkçe kelimeyi bulmanızı bekliyor. Bunu yaparken de geçerli kelimeleri bulmanızı umuyor. Wordle Türkçe tdk kütüphanesini kullanıyor ve yazdığınız kelimelerin kütüphenedeki kelimelerle eşleşmesi gerekiyor.

5 harfli kelimeler kütüphanesinde 9971 kelime kayıtlı. Bunların içerisindeki harf dağılımına bakarsak;

a 6363
e 4064
k 3417
i 3266
r 2849
l 2543
n 2441
m 2289
t 2086
s 1922
ı 1915
u 1598
y 1410
o 1279
ü 1251
d 1236
b 1203
z 1099
ç 951
ş 914
h 910
g 817
p 734
v 662
f 650
c 534
ö 462
ğ 353
j 57

şeklinde diziliyor. Bu durumda elimizde AEKİR harfleri var ki bunlardan sadece ERİKA oluşturabiliyoruz. Sonraki harfler LNMTS sonraki 5li ise IUYOÜ.
Erika en iyi açılış kelimesi gibi duruyor ama sonra tek başınıza kalıyorsunuz.

Eğer en popüler 15 harfi ilk üç kelimede halledeyim derseniz elinizde tek bir seçenek var:
1.ALTIN (15348 kapsıyor) (%31,2)
2.EKÜRİ (14847 kapsıyor) (%29,4)
3.SOYUM (8498 kapsıyor) (%17.2)

bu üç kelimeden sonra harflerin tamamını çıkarma ihtimaliniz %78,5 olacaktır.

Sadece ERİKA kelimesi ile harflerin kelimeye %41 oranında kapsamış oluyorsunuz. Eğer kendinizi şanslı hissediyorsanız ERİKA ile bir açılış yapın. Böylece daha kısa bir tahmin yapma şansınız olacaktır. Aksi takdirde, ALTIN ve EKÜRİ ikilisi ile devam edin, yeterli harf bulamazsanız SOYUM ile devam edeceksiniz.

Bir diğer veri tabanı ki bunu türkçe lorem ipsum jeneratörü için kendim oluşturmuştum, 5 harfli kelime frekansında farklı bir yol oluşturmuştu. Buna göre en iyi açılış “ALENİ” ve bunu da “KOMUT” takip ederse yine %62 kapsam mümkün oluyordu. Aralardaki %1-2lik farkları göz ardı edersek,kendinizi maceracı hissediyorsanız diğer ikili açılış olasılıkları da aşağıda:
aklen
mitos

akont
lemis

akort
ismen

akson
liret

alkım
eroin

almus
eküri

altes
komün

altık
ermin

Hepsi bu kadar. İyi eğlenceler.

Basınç V1.7 Alpha sürümü çıktı

 

1.7’nin tüm sürümünü tamamlayacak vaktim olmadığı için geliştirme süreci içerisinde olan 1.7alpha sürümü yayınlamak istedim.

Alpha sürüm olduğu için hiçbir garanti veremiyorum, ayrıca test de etmeden siteye koyuyorum.

Undo/Redo işlemlerine dikkat edin, projenizi sıkça kaydedin.

Basinc1.7a zip dosyası 

Bu version yayından kaldırılmıştır, lütfen yeni sürümü çekiniz:

BasınÇ 1.7

 

Vefa Lök’ten Osmanlıca ve Crack

osman_2

Vefa Lök ile iritibata geçtikten sonra nette sürekli değişen adresi sebebiyle tüm vefa lök arşivini sitemde taşıyordum ve çok ağırdan da olsa şifre koruması olan yazılımları tek tek kırıyordum. Bu işe bir süre ara vermiştim, Dragon’s Breath Türkçesi moralimi bozduğu için. Dragon’s Breath sadece yazılım değil, donanımdan korunuyor, bu sebepten bir kopyasını adf haline getiremiyorsunuz, teknik kapasitem henüz Dragon’s Breath’i kırmama yeterli olmadı, donanımla ilgilenen arkadaşların mfm hakkındaki bilgilerini toplamam gerekiyor. Ya da kryoflux almam gerekiyor. Fakat bu arada Osmanlıca tekrar gündeme geldi. Tayko’nun osmanlıca çıkışına anlam veremesem de, konu üzerine bu programın ortaya çıkmaı tesadüf değil elbette.

Sonuçta, yarısını kırmış olduğum Osmanlıca disketini kırmayı tamamlamaya karar verdim. Hikayenin bir kısmını retrojen forumlarında anlattım, ama buraya bıraktığım bir iki detay var, anlatalım:
Vefa Lök’ten Osmanlıca ve Crack yazısına devam et

Minecraft LAN bağlantı problemlerini aşmak

Bu aralar minecraft oynuyoruz. Daha doğrusu oynuyorduk, taa ki bir gün aniden LAN oyun bağlanmamaya başlayana kadar. Önce firewall kurallarını kontrol ettim, java’yı silip yeniden kurdum. Firewall izinlerini güncelledim. Değişiklik yok. Açık LAN oyunları laptopta görebiliyor olmama karşın bağlanmaya kalkınca 1 dakika kadar bekleyip “connection timed out” hatası veriyordu.

Ne sunucu makinede, ne de laptopumda hiçbir değişiklik yapmamıştım, oyun bir şekilde bozulmuştu herhalde, ben de yeni sürümü görüp önce 1.4.5’e sonra 1.4.7’ye güncelleme yaptım. Her iki sürümde de problem devam etti.

Önce peşini bıraktım, ve oğlum tek başına creative mode’da takılmaya başladı fakat bu ancak 2 hafta oyaladı onu, sonunda yine yakama yapıştı. Sonunda problemi çözmek elzem olmuştu. O sıra client olan laptop’a win8 kurduğum için tüm ayarlar yine gitmişti, ve minecraft’ı sunucuda “open to lan” yaptığımda da acaip bir durum ortaya çıkmıştı. Minecraft ip adresi alamıyordu, dolayısı ile oyun 0.0.0.0:53448 gibi bir ip adresi üzerinde açılıyor görünüyordu. Sanırım bu büyük bir problem değil. Yine de çözmek istiyorsanız, Windows “Network and Sharing Center” yani (tahminen) “Ağ ve Paylaşım Merkezi”ne girip, ana bağlantınızın dışında kalan tüm bağlantıları kapatmanız gerekiyor. Ben arada vmware kurmuş olduğum için orda sanal ağ hizmetleri vardı. Bu fazla bağlantıları üzerlerine sağ klik yaparak devre dışı bırakın. Sağ klik olmuyorsa aygıt yöneticisinden ya da ağ aygıtları kısmından da kapatabilirsiniz. Tek bir aktif bağlantı bıraktığınıza emin olun.

Bundan sonra minecraft artık doğru ip adresi almaya başlar.

İkinci sorun ise firewall’dan kaynaklanıyor. 4-5 Firewall kuralı ayarlamaya çalıştıktan sonra pes ederek firewall’ı toptan kapatma kararı verdim ve oyun çalışmaya başladı. Firewall’ı her iki uçta da kapatmanız gerekiyor. Fakat bunu Public, Private ve Domain alanları için ayrı ayrı kapatmanızı tavsiye ediyorum. Normalde bağlantınız hangi kategorideyse onu kapatmanız yeterli olacak gibi görünse de benim durumumda malesef olmadı.

Firewall’ı kapatmak bir güvenlik riski oluşturur. Bu yüzden oyunu bitirdikten sonra firewall’ı tekrar etkinleştirmeyi unutmayın. Yine de çok büyük bir risk yok, çünkü modem/router’ınız zaten aktif bir firewall olarak kapı bekçiliği yapıyor zaten. Windows firewall’ı genellikle LAN’daki tehditlerden korur sizi. Eğer hava alanı ya da işyeri gibi kalabalık bir LAN’da iseniz o zaman firewall kritik önem taşırken, evde cep telefonunuz, tabletiniz ve bilgisayarlarınızdan oluşan LAN pek firewall’a ihtiyaç duymaz.

İyi eğlenceler.

Diablo 3 ve Senaryosu… (ve Jay Wilson)

O kadar çok duydum ki, “diablo 3ün senaryosu çok kötü” diye. Fakat kimse nasıl olması gerektiği konusunda bir fikir vemiyor. Açıklıyorum arkadaşlar, d3’ün senaryosu olması gerektiği gibi, eksiksiz. Bu hikayeyi toparlamanın başka bir yöntemi yok, ve ulaşabileceğiniz varyasyonlar içinde top3’e girer.

Peki herkesin derdi ne? Sorun interaktif anlatı ile sinemada kullanılan çigisel anlatımın bir türlü örtüşmemesi. Şöyle ki, biz diablo’yu sinema filmi olarak izleseydik, doğrudan Tyrael ile özdeşleşecektik. Tyrael’in yaptığı hatalarda üzülecek, gösterdiği fedakarlıklarda böbürlenecek, kahramanlıklarda sevinecektik ve sonunda diablo öldüğünde öyle keyiflenecektik ki, Tyrael’in bu uzun yolcuğunun sonunda dönüştüğü “bilge” gibi hissedecektik kendimizi. Fakat o da nesi, bu bir film değil ve biz bu hikayede figüran rolündeyiz. Arka planda yer yer Tyrael’in peşine takılarak side-kick bile olmadan, ona yardım eden isimsiz kahramanız. Hikaye içerisinde en ufak bir rolümüz bile yok. Halbuki diablo 1’de öyle miydi? Başrolde oyuncu vardı, kimsenin girmediği, girenin geri dönmediği bir katedrain derinliklerine, oradan cehennemin dibine gitmiştik. Sonunda diablo’yu öldürdüğümüzde diablodan çıkan ruhtaşının alnımızın ortasına girdiğini görmüştük. Tabii o zaman yönettiğimiz savaşçının bunu bilerek yaptığını anlamamıştık, yine de başrolde bizdik. Diablo II ile birlikte hikayenin merkezinden çıktık çünkü çoklu oyuncu sistemi öne çıkıyordu, battle.net servisleri daha gelişkin idi. Bu durumda kalabalık bir grubu (8 multiplayer oyuncuyu) protagonist haline getirmek gerekiyordu.Malesef yazar ekibi kötü bir iş çıkararak kahraman olarak Tyrael’ı seçmeyi karar verdiler. Bu diablo 3’ün gidişatını mecburi bir yöne sokan hatalı bir hamle sayılabilir.

Fakat, bu hikayenin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, bir senaryo eğitmeni olarak, sinema anlatısı olarak hikaye mükemmel. Fakat katarsis yaşamamıs mümkün olmuyor çünkü tyrael ile özdeşleşmemiz mümkün olmuyor. Hatta öyle ki, tyrael hakkında herhangi bir hissiyata kavuşamıyoruz. Bizim için vendor kadar önemsiz bir NPC haline geliyor. Oyun ekibi, senaryo ekibinin yazdığı Tyrael hikayesini oyuna entegre etmeyi de başamıyor. Sanırım burada Jay Wilson’ın genel olarak bir loser olmasından ileri geliyor olabilir. Hemen bakalım:

1998 – King’s Quest: Mask of Eternity – Kalite Kontrol
1998 – Blood II: The Chosen – Baş Tasarımcı
2003 – Impossible Creatures – Baş Tasarımcı
2003 – Homeworld 2 – Tasarıma birkaç ufak katkı
2004 – Warhammer 40k Dawn of War – Tasarım ve Hikaye
2007 – Company of Heroes – Kıdemli Tasarımcı (pek birşey yapmamış demek oluyor)

Yukarıdaki liste Jay’ın CV’si. 1998’den beri bu işin içinde, 14 yıldır. Fakat tasarladığı oyunların hiçbiri diablo’yu emanet edeceğiniz türden değil. Diablo eline tamamen cilalı bir konsept olarak verilmesine rağmen altından yüz akıyla çıktığına inanmıyorum. Diablo’nun bu hali Jay’den başkasının sorumluluğu değildir. Oyunun geneline bakamayan, dar bir perdeden “alın lan oynayın işte” diyerek kendini sıyırdığı bir tasarımcı.

Umarım blizzard en kısa yoldan onu Relic’e geri atar da o da yan sanayi oyunlarını yazmaya devam edebilir.

A nation of wind…

Şöyle ki, bugün Jameson Wilkins’in “a nation of wind” oyunu ile tanıştım. Bağımsız oyun meraklıları bu ismi önceden tanıyorlardır belki, benim için ilk oldu. Bu arkadaş game design mezunu, bir oyun geliştiricisi. Geliştiricisi ama öyle cafcaflı diller kullanmıyor, gamemaker ile yapılmış bu oyun.

Oyunu akşam 7 gibi makineme kurdum, ve saat sabahın üçü. 7 saat oynamışım. Diabloyu bile bu kadar uzun oynamamıştım. Oyunun ciddi tasarım sorunları olmasına karşın kendisini sevdirdi bana. Bir kere oynanabilirlikde ciddi bir aksaklık yok, bu iyi birşey, grafikler güzel, hatta bizim gibi 16bitlerden gelenler için çok güzel, aksiyon ile strateji iç içe, RTS gibi birşey hatta, tek fark hareketli birlikler oluşturmak yerine sıkı bir defans kurmanız, tower defence ile dune II karışımı birşey. Altın, taş, tahta ve yiyecek üretiyor, bunlarla dikilitaşları kontrol edip çıkış kapısını açıyoruz, çıkan bölüm sonu canavarını kesip sonraki bölüme seçiyoruz.

anow

Tasarım sorunlarından kastım nedir, onu da açıklayayım. Tabii oyun henüz beta aşamasında, bu sorunlar sonradan düzeltilebilir fakat, oyunda tek saldırı binası silahlı kuleler. Oyunda binaların çalışması için herhangi bir enerjiye ihtiyacınız yok. Oyunun ilk 20 dakikasında bu kulelerden inşa etmek vakit alıyor çünkü pahalılar, ve odun, taş, para hepsini toplamak biraz zaman alıyor. Fakat 20 dakikadan sonra kaynak o kadar bol oluyor ki (kaynaklar asla tükenmiyor ve ben genelde 1 taş parçası bulsam etrafına 8 maden kurarak aynı taştan 8 birim taş çıkarıyorum), oyun size binaları etrafa spamlemekten başka bir çare bırakmıyor. Normalde duvar çekmek yerine turretten oluşturuyorum duvarları, yoksa çıkan odunlar madenler zaten kullanılamadan çöpe gidiyor.

Sadece bu değil, oyunun ilk leveli ile son leveli arasındaki tek fark bölüm içerisindeki düşmanların zorluk derecesi. Bir hikayesi yok, ilerlemiyor, farklı zorlukta adalarda dolaşıyoruz, ve (henüz ulaşamadığım) siyah küre adaya (death star?) ulaşmaya çalışıyoruz.

Bu iki önemli probleme karşı oyun çok zevkli, en azından bir bakın, zaten tamamen ücretsiz:
http://nationofwind.tumblr.com/download
(zip olanı indirmenizi tavsiye ederim.)

Neyin nesidir bu RETRO?

Gittikçe popülerleşen ve her katmanın jargonuna yerleşmekte olan “Retro” denilen şey aslında nedir, çok kısa açıklayacağım. Sözlüğe bakmadım, ama kendi kelimelerimle anlatayım.

En güzeli bir karşılaştırma yapmak,
Örneğin, eğer 1982 yapımı bir zx spectrum alıyor ve bunu kullanıyorsanız, bu “nostaljik” bir üründür. Daha da eskiye giderse antika denir.

Retro, bir nostaljik ürünün, bugünün imkanları ve şartları ile yeniden yaratılmasıdır. Retro bir ürün, zx spectrum’unuza takacağınız Divide arabirimi olabilir. Harlequin ya da sprinter klonu olabilir. Bilgisayarlar konuşulurken bu “retro” biraz manasız geliyor çünkü z80 asla üretimden kalkmadığı için pek retro sayılmaz. Daha iyi bir örnek vereyim, eğer murat 124 marka arabayı bugünün malzemeleriyle fakat geçmişin üretim ve tüketim alışkanlıklarına göre yeniden üretirsek, bu retro bir ürün olur. Gidip 80 model bir 124 alırsanız ise bu nostaljik bir üründür.

Örneğin, Retrojen dergi, tasarımda 64’ler’in izinden gitmeye çalışıyor, fakat tasarımı Corel Draw ve Ai yardımıyla yapıyorum, bu dergi, retro bir ürüne benzetilebilir.

Vefa Lök yapımı Zeka Kutusu Kırılmış Sürümü…

Zeka Kutusu Amiga

Biliyorsunuz ki -bu aralar pek bununla uğraşmasam da- yıllardan beri süre gelen bir projem var ve bunun sonucu olarak 8 ve 16bit zamanından kalma türk yazılımlarının peşine koşuyorum. En güzelleri amiga yazılımları tabiiki, onların arasında da büyük yeri vefa lök arşivi tutuyor. Daha önce Vefa Lök, tüm arşivini internete açmış ve bana da sitemde bir kopya tutma iznini vermişti, ben de bu durumu önceki bir blog mesajımda duyurmuştum (ilgili mesaj halen burada ve neredeyse tüm vefa lök yazılımları bulunuyor). Sorun şu ki tüm yazılımlar orjinal haliyle DMS imajları biçminde durdukları için çoğunun kopya koruması olduğu gibi duruyor. O blog mesajında bazı oyunların kopya korumalarını geçmek için gerekli kodları da yazmıştım. Bugünün üşengeç emülatör kullanıcıları için pek de kabul görmeyen bir metod.

Bugün, Codetapper tarafından kırılmış olarak Zeka Kutusu’na rast geldim ve siteye ekliyorum. Aşağıddaki linke tıklayarak indirebilirsiniz.
İndir – Zeka Kutusu Cracked ADF

Elder Scrolls seneye Online hale geliyor!

Bethesda’nın dün yaptığı açıklamada, Skyrim Online’ın önümüzdeki yıl başlayacğını duyurdu.

Şimdiden oyunun yüzbinlerce solo oyuncusu bulunuyor. Bu kadar işimin arasında ben bile 90 saatimi skyrim’e ayırmışım. Normal bir oyuncu en az 200 saatini bu oyuna veriyor. Eğer online sürümünde de bu tadı yakalayabilirlerse, skyrim online, world of warcraft’ın tek rakibi olabilir.

Burada biraz çok oyunculu evrenlerin solodan farklarını tartışmak lazım. Soloda mükemmel işleyen birçok şey çok oyunculu hale geldiğinde yerle bir oluyor. Bir kere oyunun suyunu çıkarmış olan oyuncular için her oyun çok küçüktür. Skyrim’de tek başınıza ordan oraya uçuyorduk, uzun yollar yürümeye gerek yoktu, şimdi realtime evrende bütün bu yolları bir şekilde tepmemiz gerekecek, instance mı olacak yoksa spawn canavarların önünde kuyruk mu olacak 😀

Ya bak braben’i hatırladım yine, hadi braben yaşlandık artık, frontier online nerede? Son yolculuğuma çıkmadan önce bir uzay tüccarı olmak istiyorum 🙂