Bu sürüm internet üzerinden kaybolmaya başladı halbuki eski model telefonlar üzerinde çalışan tek sürüm bu. Eski version ibb cep trafik android uygulamasınını indirmek isteyenler için buraya yedeklemiş olalım. Program içinde bu programın tam adı “IBB Trafik Android Versiyon 1.0” olarak yazılmakta. http://www.mediafire.com/download/aupjjeq66sbhy02/ibbtrafik.apk ibbtrafik.apk dosyası ~450kb Bu dosya openGL ES desteklemeyen telefonlarda da çalışıyor.
Kategori arşivi: Gereksiz bilgiler
Minecraft LAN bağlantı problemlerini aşmak
Bu aralar minecraft oynuyoruz. Daha doğrusu oynuyorduk, taa ki bir gün aniden LAN oyun bağlanmamaya başlayana kadar. Önce firewall kurallarını kontrol ettim, java’yı silip yeniden kurdum. Firewall izinlerini güncelledim. Değişiklik yok. Açık LAN oyunları laptopta görebiliyor olmama karşın bağlanmaya kalkınca 1 dakika kadar bekleyip “connection timed out” hatası veriyordu.
Ne sunucu makinede, ne de laptopumda hiçbir değişiklik yapmamıştım, oyun bir şekilde bozulmuştu herhalde, ben de yeni sürümü görüp önce 1.4.5’e sonra 1.4.7’ye güncelleme yaptım. Her iki sürümde de problem devam etti.
Önce peşini bıraktım, ve oğlum tek başına creative mode’da takılmaya başladı fakat bu ancak 2 hafta oyaladı onu, sonunda yine yakama yapıştı. Sonunda problemi çözmek elzem olmuştu. O sıra client olan laptop’a win8 kurduğum için tüm ayarlar yine gitmişti, ve minecraft’ı sunucuda “open to lan” yaptığımda da acaip bir durum ortaya çıkmıştı. Minecraft ip adresi alamıyordu, dolayısı ile oyun 0.0.0.0:53448 gibi bir ip adresi üzerinde açılıyor görünüyordu. Sanırım bu büyük bir problem değil. Yine de çözmek istiyorsanız, Windows “Network and Sharing Center” yani (tahminen) “Ağ ve Paylaşım Merkezi”ne girip, ana bağlantınızın dışında kalan tüm bağlantıları kapatmanız gerekiyor. Ben arada vmware kurmuş olduğum için orda sanal ağ hizmetleri vardı. Bu fazla bağlantıları üzerlerine sağ klik yaparak devre dışı bırakın. Sağ klik olmuyorsa aygıt yöneticisinden ya da ağ aygıtları kısmından da kapatabilirsiniz. Tek bir aktif bağlantı bıraktığınıza emin olun.
Bundan sonra minecraft artık doğru ip adresi almaya başlar.
İkinci sorun ise firewall’dan kaynaklanıyor. 4-5 Firewall kuralı ayarlamaya çalıştıktan sonra pes ederek firewall’ı toptan kapatma kararı verdim ve oyun çalışmaya başladı. Firewall’ı her iki uçta da kapatmanız gerekiyor. Fakat bunu Public, Private ve Domain alanları için ayrı ayrı kapatmanızı tavsiye ediyorum. Normalde bağlantınız hangi kategorideyse onu kapatmanız yeterli olacak gibi görünse de benim durumumda malesef olmadı.
Firewall’ı kapatmak bir güvenlik riski oluşturur. Bu yüzden oyunu bitirdikten sonra firewall’ı tekrar etkinleştirmeyi unutmayın. Yine de çok büyük bir risk yok, çünkü modem/router’ınız zaten aktif bir firewall olarak kapı bekçiliği yapıyor zaten. Windows firewall’ı genellikle LAN’daki tehditlerden korur sizi. Eğer hava alanı ya da işyeri gibi kalabalık bir LAN’da iseniz o zaman firewall kritik önem taşırken, evde cep telefonunuz, tabletiniz ve bilgisayarlarınızdan oluşan LAN pek firewall’a ihtiyaç duymaz.
İyi eğlenceler.
Diablo 3 yaklaşırken, sığınağımızın tarihçesini öğrenelim.
Diablo101 – Diablo II’nin hikayesi ve Diablo III’e giriş:
Şubat ayında çocukluk arkadaşlarımla oturmuş hem kafayı çekiyor hem de eski günlerden bahsediyorduk. Farkettik ki, hayat bize kazık attığında oturup kendimizi oyuna vermişiz. Bu dertleri unutmak için alkolden daha güvenli bir yol olmuş bize. En azından sirozla bitmiyor. Neyse sonra o günlerde ne kadar çok diablo oynadığımızı konuştuk. Öyle ki bir yaz tatilini diablo ile yemişiz. Sonra herkeste laptop var, biraz oynasak mı dedik, 5 laptop ve 1 sunucuya diablolar kuruldu, akşam yemeğinden sonra diablo II başına oturuldu. 10 yıl sonra bile diablo bizi öyle bir sardı ki, sabaha kadar oynadık. Sonra karar verdik, diablo 3’ü de oynarız biz böyle diye.
Sonra ben arkadaşlardan biraz daha fazla (belki de gereğinden fazla) oyunlarla ilgilendiğim için zamanında bu oyunun hikayesini ve diablo evreninden bir kitabı okumuşluğum vardı. Geçen senenin ortalarında ise blizzcon videolarını izlemiştim, orda da birçok bilgi var, meraklısına tavsiye ederim. Diablo 3’e hazırlanırken arkadaşlara diablo 1 ve 2’nin hikayesini anlatmaya kalkıştım. Tabii anladığım kadarıyla, büyük olasılıkla bir kısmını yanlış anlamışımdır ama kabaca hikaye şöyle:
HERŞEYİN BAŞLANGICI VE TANRININ DOĞUŞU:
Herşeyin başında sadece bir inci vardı. İnci karanlık ve aydınlığı, kötüyü ve iyiyi, gerçeği ve büyüyü bir arada barındırıyordu. İnci mükemmel olmayan kısımlarından kurtulmak istedi ve bu istemediği kısımları kendinden attı. Ortaya kristal bir savaşçı çıktı. Fakat atılan kısımlar zamanla bir araya geldiler ve yedi başlı bir canavara dönüştüler. İkisi sonsuzluk kadar uzayan bir savaşa tutuştular. Her ikisi de son kalan güçlerini tüketip öldüklerinde, big-bang misali büyük bir patlama oldu ve ortaya yaratıp-yok etme gücüne sahip olan Anu isimli tanrıvari bir yaratık doğdu. Anu cennet ile cehennemin arasına oturdu. Anu’nun omurgasını kristal bir Ark (Arc), Gözünü ise dünya taşı (worldstone) oluşturuyordu (1). Kristal ark sürekli bir ses ve ışık yayıyordu, bu ses ve ışıktan melekler ve cennet oluştu. Canavarın gövdesinden ise kavrulan cehennem, 7 başından 7 büyük şeytan doğdu. Canavarın ortadaki üç büyük başından 3 baş şeytan olan Diablo, Mephisto ve Baal, 4 küçük başından ise Andariel, Duriel, Azmodan ve Belial doğdu.
Anu’nun gözü Worldstone, alemleri yaratma gücüne sahipti ve hem yüksek cennetin hem de kavrulan cehennemin güçleri bu taşı ele geçirmek istiyorlardı. Bunun için savaşmaya başladılar.
DÜNYANIN YARADILIŞI:
O zamanlar baş meleklerin danışmanı olan ve aynı zamanda Adalet Meleği Tyrael’in küçük kardeşi Inarus, bu savaştan yorulup bıkınca, tıpkı onun gibi düşünen Mephisto’nun kız kardeşi Lilith ile, onu takip eden bazı melek ve zebanileri yanına alır ve bereberce worldstone’u çalarlar. Güçlerini birleştirerek taşı hem cennet hem de cehennemden gizlerler. Taşın gücünü kullanarak üzerinde yaşadığımız “Sığınak (Sanctuary)” adındaki dünyayı yaratırlar. Başlangıçta amaçları melekler ve şeytanların bir arada barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya yaratmaktır. Burada Lilith ve Inarus birbirlerine aşık olurlar ve beraberce Worldstone’u kullanarak Nephalem diye bilinen insan ırkını yaratırlar.
Yeni doğan ırk “Nephalem”, Melekler ve Şeytanlardan daha kuvvetli bir ırk olur. Lakin Inarus çok erdemli biridir, worldstone’un gücünü yarattıkları ırka kanalize etmenin bir yöntemini bulmuştur. Ayrıca bu ırk içlerinde hem iyilik hem kötülük barındırabilmektedir. Lilith bu ırkın rahatsız edilmemesi için kendine Nephalem Savaşçılardan bir ordu kurarak, Sanctuary’de yaşayan (çok sevdiği Inarus dışındaki) tüm melekleri ve şeytanları öldürür.
İYİ VE KÖTÜ:
Inarus bu hareketten hiç hoşlanmaz çünkü özgür bir cemaat değil, ona tapınan ve egosunu şişiren bir Nephalem cemaat istemektedir. Bu hoşnutsuzluk içinde worldstone’un güçlerini nephalem’e aktaran mekanizmayı bozar. Böylece nephalem jenerasyonlar boyunca yavaş yavaş güçsüzleşir.
Bir süre sonra Sanctuary’de sıkı çalışan bir büyücü, tesadüf eseri şeytan çağırmayı başarır, kulesinde bir şeytan belirivermiştir. Bu olay sonucunda baş şeytanlar Sanctuary’den haberdar olurlar. Diablo, Mephisto ve Baal, vakit kaybetmeden Sanctuary’de yaşayan insanları kendi taraflarına çekebilmek için Triune isimli dini kurarlar ve onu yaymak için üç tapınağı kurarlar. Bu din Mefisto’nun oğlu Lucion tarafından yürütülmektedir. Inarus da onlar gibi yapar, kendi dini “Işığın Katedrali”‘ni başlatır. İki din de yavaşça gelişerek büyür ve tüm Sanctuary misyonerlerle dolar. Cehennem, Yüksek Cennet’in Sanctuary’den haberdar olmaması için bu işi çok gizlice yapar ve tüm kötülüklerini gölgeler arkasında gizler.
Fakat güçleri artık iyice tükenmiş olan ve normal insanlara dönüşmüş nephalem’den biri, Uldyssian, hem Inarus, hem de üç şeytan’ın onları kontrol etmekten başka birşey yapmaya çalışmadığını farkederek her iki güce karşı savaş başlatır. Aslında Uldyssian, bir kıza aşık olur, kız ona Uldyssian’ın içinde yatan güce inanmasını söyler. Kız ona savaşma gücü verir. Fakat sonra onu terkeder. Boşluğa düşen Uldyssian içinde Nephalem gücünü hisseder. Bu durum gittikçe büyür ve Worldstone’un gücü ile donanmış şekilde Inarus ile savaşa başlar. Inarus da aynı şekilde worldstone’un gücünü kullanarak karşılık verir. Savaş öyle büyük bir hal alır ki nihayet Yüksek Cennet de Sanctuary’den haberdar olur. O anda cehennemin Sanctuary’i ele geçirme hazırlıklarının tamamlandığını görürler ve dünya üzerinde hem cennet ve cehennem’in adeta işgali başlar. İşgal ve savaş sırasında sanctuary büyük zarar görür. Uldssian Sanctuary’nin bu hale gelmesinden kendini sorumlu tutar ve yıkılır. Fakat Inarus hala bencillik ve çılgınlık arasında bir noktadadır, saldırmaya devam eder. Bu korkunç durumda Uldyssian, worldstone’dan devasa bir güç çekebilmeyi başarır ve neredeyse tanrıvari güçlere sahip olur. Hem cenneti, hem cehennemi öylesine sarsar ki iki güç de zayıflar ve geri çekilmek zorunda kalır. Sanctuary’i neredeyse baştan yaratır ve tüm zararı silip dünyayı eski haline getirmeyi başarır. Fakat Uldyssian güçlenmeye devam etmektedir. Öyle bir noktaya gelir ki herşeyi yutup yok edecek kadar güçlü olur. Sanctuary’e zarar gelmemesi için kendini yok etmeyi tercih eder.
Bu olaydan sonra Yüksek Cennet Inarus’u tutuklar. Diğer taraftan Sanctuary’nin kaderine karar vermek için Angiris Konseyi toplanır.
BÜYÜK ANTLAŞMA ve ÖZGÜRLÜK:
Sonunda Inarus yüksek cennet tarafından yakalanır. Bu sırada yüksek cennet de Sanctuary’den haberdar olmuş olur. Angiris Konseyi toplanarak Sanctuary’nin kaderini belirlerler. Zayıflayan cennet ve cehennem güçlerini de göz önünde tutarak konseye Mephisto davet edilir ve bir antlaşma imzalanır. Sanctuary özgür bırakılacaktır. İki taraf da sanctuary’nin gidişine karışmayacaktır. Mephisto, atacağı imza karşılığında kız kardeşini götüren (ve bir ara Lilith’i hiçliğe göndermiş olan) Inarus’u ister ve sonunda antlaşma imzalanır.
Cennet ve Cehennemin ortak kararı sanctuary’nin hafızasının tamamen temizlenmesi yönünde olur. Sanctuary kendini yaratan güçlerden, içlerinde barındırdıkları worldstone’un güçlerinden, cennet ve cehennemden habersiz şekilde, hayatlarını yaşamaya bırakılır.
ÇOK GİZLİ PLAN ve GÜNAH SAVAŞI:
Elbette baş şeytanların antlaşmaya uyma niyeti yoktur. Izual, Cenneti terketmiş eski bir melek, baş şeytanlara worldstone’un nasıl kirletilebileceğini anlatır.Bu şekilde kavrulan cehennem ile ölümlü dünya arasındaki engel kaldırılmış olacaktır. Böylece üç kardeş gizli bir plan yaparlar.Üçlü gizli planları üzerinde çalışırken, cehennemin diğer büyük şeytanları cehennem ordularının meleklerle savaşmaktaki isteksizliğinden rahatsızlık duyarlar. Kısa bir süre sonra 4 büyük şeytan, baş şeytanlara karşı bir ayaklanma başlatır ve üç baş şeytanı cehennemden sürerler. Fakat cehennemde iç savaş sona ermez. Bu sefer cehennemi yönetmek için Azmodan ve Belial kıran kırana bir savaş vermektedir. Bu durumu bir fırsat olarak gören yüksek cennet, Sanctuary’de Horadrim büyücüleri ile irtibata geçer. Tyrael, Sanctuary’de sürgünde olan mefisto, diablo ve baal’ı hapsedebilecek üç ruh taşını horadrim büyücülerine verir. Ruh taşları worldstone’un parçalarından oluşmaktadır ve worldstone’un gücünü kanalize etmektedirler. Horadrim hemen işe koyulur. Ölümlü dünyada üç baş şeytan terör saçarken, peşlerinde Horadrim vardır. İlk olarak mefisto yakalanır. Mefisto’nun ruh taşı, Kurast’daki Işık Tapınağında Zakarum Konseyi gözetiminde saklanır. Baal, Aranoch çöllerinde kıstırılır, fakat yakalanmadan önce ruh taşını parçalar, Horadrim çabuk davranmalıdır, güçlü bir horadrim büyücüsü olan Tal-Rasha, kendini feda eder ve baal’ı vücuduna hapseder. Bu vücut içinde sonsuza kadar Baal ile savaşacaktır. Son olarak diablo, tristramda yakalanır. Ruh taşı Tristram Katedralinin altına gömülür ve Horadrim tarafından korunur.
Diablo I ve II BU ZAMANDA GEÇİYOR:
Fakat kardeşlerin işi daha yeni başlamıştır. Taşlara yavaşça işlemeye başlarlar. Hücrelere yayılan kanser gibi, ruh taşlarını manüple ederek, amaçlarına hizmet etmesini sağlarlar.Taştan ilk kurtulan mefisto olur ve Sanctuary’nin doğusunu işgale başlar. Peşine diablo, O’nu yok etmek için gelen savaşçıyı ele geçirerek özgürlüğüne kavuşur. Baal, planladığı gibi, tal rasha’yı çoktan ele geçirmiştir. Diablo onu bağlarından da kurtarır. Üç kardeş nihayet bir araya geldiklerinde cehenneme geri dönebilmek için Cehennem Geçidini açarlar. Diablo ve Mephisto cehenneme geçerler. Fakat onları cehennemde takip eden nephalem savaşçılar ikisini de yenmeyi başarır. Fakat Baal bu karmaşada worldstone’a ulaşmıştır. Baal amacına ulaşmıştır, worldstone’u bozmuş, kontrolü altına geçirmiştir. Baal nephalem tarafından yok edildikten sonra Tyrael taşın artık tehlikeli olduğunu söyler ve hemen o anda, beklemeden ya da tartışmadan taşı yok eder.
Hikaye burda bitiyor. Devamı diablo III ile gelecek. Aynı zamanda resmi kurgu romanlarını da okuyabilirsiniz, yan hikayeleri detaylandırıyorlar. Örneğin, Uldyssian’ı ayartan kişi Mefisto’nun kardeşi Lilith’den başkası değildi. Böylece woldstone’un güçlerini kullanmayı ona öğretmeyi de başardı ki diğerlerine karşı onu kullanabilsin, bunu duyan Inarus Lilith’i hiçliğe göndermişti. Bu hikayelerde ben Lilith’i bir karaduldan çok, çocuklarını kollamaya çalışan bir anneye benzettim. Enteresan bir çizgisi var.
DIABLO III:
Fakat sonrasında bakınca, bütün bu olanları anlatan çok eski bir kehanet olan Lam Essen’in Kara Kitabesi (diablo II’de oyun içinde okunabilir) böyle bir sondan bahsetmiyor, yani, kitap worldstone’un bozulacağını anlatmasına karşın, yok edilmesinden bahsetmiyor. Şu anda worldstone’un çoktan cehennem lehine çalışmaya başladığını ve Tyrael’in bozulmuş olan worldstone tarafından kandırıldığını düşünüyorlar. Lakin cehennem ile Sanctuary arasındaki tek bariyer de bu taştır. Taş yokedildiğinde cehennemin kapıları doğruca sanctuary’e açılmıştır. Üç baş şeytan planladıklarını tam anlamıyla gerçekleştirmişlerdir. (Bu tereddütleri diablo2’de baal’ı öldürdükten sonra harrogath’da dükkan sahipleri ile konuşarak öğrenebilirsiniz.)
Worldstone’un yok edilmesinden sonra Sanctuary’dekiler cehennemin devasa saldırısını beklerler. Fakat bu saldırı hiç gelmez. “Diablo 3 Lore”‘unun yaratıcıları, blizzcon’da aslında hem şeytanlar ve meleklerin insanlardan dehşet içinde korktuklarını söylüyorlar. Lakin Kaderin Meleği olan ve geleceği gören Itherael, insan ırkını göremiyor. Çünkü kaderde yerleri yok. Kaderde sadece tam iyi ve tam kötü var, o kadar. Cehennem zebanileri de nephalemden korkuyorlar çünkü insan denen yaratığın taşıdığı gücün farkındalar ve eğer sanctuary’i ele geçirip insanlığı cehennemin kölesi haline getirmek istiyorlarsa çok daha organize ve planlı şekilde gelmeliler. Blizzcon’daki soru-cevap kısmında “Worldstone yok olduğuna göre neden cehennem işgali başlamadı?” sorusuna, “diablo 3’de başlıyor”, cevabını verdiler. Peşine de “ve merak etmeyin, kıçınızı tekmeleyecekler, söz veriyoruz” dediler.
Ayrıca Book Of Cain’de Archangel Tyrael’in worldstone’un patlaması sırasında yok olduğu yönünde bir bilgi var. Tabii bu yok olmak bizim bildiğimiz anlamda değil. Tyrael başka birşeye dönüşmüş olabilir. Kaldı ki hikayeye dikkat ederseniz, Tyrael bu hikayenin baş kahramanı gibi duruyor. Genellikle Tyrael’in Sanctuary’nin kaderini belirlemesi, oyun boyunca Sanctuary’deki kahramanlara yardım etmesi, sonunda hep kaçtığı şey olan worldstone ile yüzleşmesi ve adeta tanrının gözünü oyması, onun nihayet yürümesi gereken asıl yolu görmesini sağlayacak mı?
Son olarak, bazı notlar:
a. Savaşlar sırasında Worldstone’un hemen üzerine bir kale kuruldu. Burası bizim de çok iyi bildiğimiz Pandemonium Fortress (act IV)’dan başka bir yer değildi. Bu kale savaşlar sırasında defalarca el değiştirdi. Bu yüzden mimarisi her iki kültürü de barındırmaktadır.
b. Angiris Konseyi 5 Baş melekten oluşmakta. Başta Tyrael, Adalet Meleği, Güzeller Güzeli Auriel, Umut Meleği, Malthael, Bilgelik Meleği, Imperius, Cesaret Meleği ve son olarak Itherael, kader meleği. Angiris Konseyi Sanctuary’e ne olacağına karar verirken aralarında anlaşmazlık çıktı. Cesaret meleği imperius, çok kuvvetli bir savaşçıydı ve basit düşünen bir melekti. Sanctuary’nin içinde iyilik kadar kötülük de barındırdığını söyleyerek yok edilmesi gerektiğini söyledi. Auriel, her zaman bir umut görerek yaşamalarını istedi. Itherael zaten olmayan bir şeyin yok edilemeyeceğini düşünerek yaşamalarını onayladı. Malthael Imperius’un ısrarları sonucunda Sanctuary’nin yok edilmesi yönünde oy kullandı. Karar Tyrael’e kalmıştı. Tyrael, Uldyssian’ın halkı için kendini feda ettiğini gördüğü için insan ırkının umut verdiğini düşünerek Sanctuary’e bir şans daha vermek istedi. Sırf bu yüzden kendini sorumlu hissetmektedir ve Sanctuary’i yakından takip etmektedir. Verdiği kararın doğru olup olmadğını her an kontrol etmek ister.
c. Günah Savaşının ardından Horadrim tek tek yakalanarak yok edildi ya da şeytana çevrildi. Horadrim’den geriye sadece birkaç kişi kaldı, biri Cain, bir başkası ise ölmeden önce son darbesini hala bir şeytana vuran Khalim idi. Act III’de Khalim’in Mirası olan gürz’ü tekrar birleştirip şeytana saldırıyoruz.
d. Melekler Anu’nun omurgasından doğmuşlarıdır. Anu’nun omurgası ışık ve ses yayar. Dolayısı ile melekler aslında ışık ve sesden oluşmaktadırlar. Insan görünümünde olmaları kesinlikle bizim bakışımızla alakalıymış.
Portal ve Portal 2 Türkçe Şarkı Sözleri
Portal 2 çıktı, tam da tatile denk gelmişken bir nefeste bitirdim. Zaten zor bir oyun değil, fakat çok uzun. Gazetenin arkasındaki bulmacayı biraz düşünerek sorunsuz çözebildiğinizi düşünün, aynı onun gibi, bulmacayı tamamlamadan bırakmak çok zor oluyor. Neyse, oyunun sonunda yine bir bitiş müziği çalıyor.
Bu sabah kalktığımda, yıllar önce oynayıp bitirdiğim portal 1’in kapanış müziği dilimdeydi. Bu nasıl bir bilinçaltıdır? Demekki farkında olmadan sevmişim. Neyse işe geldiğimde hala dilimdeydi, ben de becerebildiğim kadar türkçeye çevirdim. Hazır çevirmişken buraya koyayım, merak eden gençler de okuyabilsin.
Portal: Still Alive Lyrics Türkçe Çevirisi: (Geçit: Hala Hayatta)
Portal 2: I want you gone Türkçesi: (Geçit 2: burdan defol istiyorum)
Buyrun okuyun efendim:
Ref’in 7Dx 2010 Parti Raporu
Bu yıl 7D, son üç yılda olduğu gibi yeniden Boğaziçi Üniversitesi’nde yapıldı. Benim aşırı yoğun bir dönemime geldiğinden hakkını vererek katılamadığım için arkadaşlardan kusura bakmamalarını rica ediyorum. Kısa da olsa, katıldığım kadarıyla parti izlenimlerimi aktarayım:
Starcraft 2 DNR’da!
ayın kaçı oldu? artık zamanı geldi… Koşun en yakın dnr’a! 😀
x-chat ve irc…
temporarily disabled.
Uzun zamandır spectrum ile ilgili birşeyler topladığım için son 2-3 yıldır astrolink sunucularında neredeyse 24 saat online oluyordum. Böylece spectrum’un günümüzde gelişimini sağlayan bütün önemli emulator yazarları, oyun ve donanım geliştiricilerinin toplandığı bir kanalda anında haber alıyor, bazen gün yüzüne çıkmayan deneysel çalışmaları görüyordum. Sonra düşündüm de, madem sürekli online’ım, neden türk camiasını da canlı paylaşıma katmayayım. Özelilkle türk amiga camiasının “yaratılma” yeri aslında ünlü eski #amigart irc kanalı iken.
Bunu önce “komodor” forumu üzerinden özel mesajla, sadece irc’ye geleceğini düşündüğüm, irc kültüründen haberdar, beklentilerini yüksek tutmayacağını bildiğim küçük bir gruba söyledim. Gerçekten de 3-4 gün küçük bir grup genelde sessizce kanalda takıldık. Daha sonra domino’yu şeytan dürttü. Ya bu kanal tuttu, çağır herkesi gelsin dedi. Biraz debelendikten sonra, foruma mesajı attık ve herkesi çağırdık.
Mesajın üzerinden kısa bir süre sonra, kanal gelip giden, “ne var burda? üç başlı maymun mu?” diye girip, “aman, bi numara yokmuş” diye çıkıp kaybolan forumcularla dolmaya başladı. Fakat olayın en güzel yanı bir ara neredeyse tüm eski #amigart takımı oradaydı ve 20 kişilik bir nostalji yaşamıştık. Herkes memnun kaldı bu işten, güzel bir uğrak noktası daha defterlere yazıldı.
Bu arada hiç tanımadığımız, ama bizi tanıdığını söyleyen üçüncü kişiler de gelip gitmeye başlamıştı. Tabii tatsızlıklar da böylece başladı. İlk fireyi ret grubunun bir üyesi ile verdik. Şöyle, topic’de nickinizi kayıt ettirin yazmasına karşın 2-3 gün boyunca kimse buna tenezzül etmedi. 4.günde karakterinden sual olmayacak biri girip sırasıyla, Lw3d, ozkano, tabu, max_damage, rtuk,memrah ve 7-8 nick daha sıradan kayıt ettirip geçmiş. Tabii biz bundan bi-haber muhabbete devam ettik. Çünkü bu kişilerin hiçbiri “memrah” hariç zaten kanala gelmiyordu. Memrah kanala girdiğinde ise nickserv otomatik olarak nickini Guest haline getirince, hiçkimseye sorup doğrusunu öğrenmeden, üç ayı masalındaki gibi “biriniz benim nickimi çalmışsınız” diyerek kanaldan çıkmış ve gidiş o gidiş. Nick konusu irc üzerinde öyle hafif bir konudur ki, elbette biz gülüp geçtik. Memhrah olmaz _memrah olur, o olmaz memo olur. Kaldı ki “tabu”‘nun da uzun süredir “tabuhuso” olarak giriyor olması nickinin birisi tarafından kayıt edildiği yüzündenmiş. Tabii tabu kanalda “kim aldı lam nickimi?” diye çıkışması olmadığı için onu da farketmedik.
on günlerde IRC macerası yaşadığımız için tatsız olaylar oldu. Bunların en tatsızı, kendimizi yakın gördüğümüz kişilerin aslıda ne kadar da uzak olduklarını görmem olmuştur. Dolayısıyla bu irc pek de hayırlı birşey. Forum ortamında ortaya çıkmayan şeyler canlı sohbette çıkıyor ve tuhaf tepkiler görüyoruz.
Neyse, sonuç olarak memrah bu durumu forumda “irc’ye nasıl gireceğiz” diye soran birine “Bilmem kac yasina gelmis adamlar bunlarla ugrasiyorsa oradan hayir gelmez.Forum’da kal bosver. Daha duzgun burasi.” cevap yazınca beni harekete geçirdi. Memrah’ın nickini geri alalım bari diye (bu anda henüz diğer nicklerin alındığından habersizdim). Lakin “memrah” nickini kim ne yapsın, register eden kişi de “sdfdfgd” yazmış bilgiye zaten. Hemen kanalın bulunduğu astrolink sunucularından Timothy Grant Vogelsang ile yazışmaya başladım. Timothy akşam açmış olduğum kanala uğradı ve birkaç saat kaldı. Tim veri tabanını biraz karıştırınca (ki 15 yıllık sunucu üzerinde 50000’in üzerinde registerli nick olduğunu söyledi) bize bunu yapan kişinin ip adreslerini ve aldığı diğer nicklerin listesini verdi. Böylece hem üzüldüm hem sevindim. Üzüldüm çünkü nickleri alan kişi forumdan biriydi. Sevindim çünkü nickleri alan kişi irc kanalına sadece 1 dakikalığına girmiş, Gaddarın “Vay aziiiz” diye verdiği “hoşgeldin, tanışalım” manalı mesajını gördüğü gibi kaçmıştı. Ondan önce de birkaç farklı nick ile girmiş, denemelerimize karşın onda da pek konuşmadan çıkmıştı. Dolayısıyla memrah’ın öngördüğü gibi “oradan” biri değildi, lakin daha düzgün dediği “forum”dan biriydi. Sanırım sonra bunu o da farketti ki tümden kayboldu ortalıktan.
Bu tatsızlık irc’nin iyi mi kötü mü olduğu konusunda beni biraz düşündürdü. Fakat arkadaşarla da bu konuyu uzunca konuşunca “olm takmasana, salla gitsin” sözleri çoğalınca bu konuyu uzatmamaya, karar verdim ve foruma taşımadım. Peki niye buraya yazdım? Aslında amacım başlıktaki gibi bir kısa xchat rehberi oluşturmaktı ama burada önereceğim basit işlemi yapmazsanız nasıl densizlerin hedefi olursunuz anlatayım dedim. Kaldı ki bu tamamen raslantısal da olabilirdi, sonuçta IRC’yi onbinlerce kişi kullanıyor, sizin nickinizi bir başkası da kullanmak isteyebilir..
Bu başlık çok uzadı, rehberi bir sonraki girdide yazarım artık.